Dünüyle, bugünüyle Ortadoğu’nun önemli ülkelerinden biri olan Suriye’de yaşanan olayları anlamanın ve anlamlandırmanın en önemli yollarından biri geçmişi hakkında bilgi sahibi olmaktır. Bu yazıda tarihi insanlık tarihiyle yaşıt olan Suriye’nin İslam öncesi dönemden başlayarak Baas rejiminin iktidarına kadar geçirdiği süreci ele alacağız.
İslam fetihlerinden önce Bilâdüşşam olarak adlandırılan Filistin, Suriye, Lübnan ve Ürdün topraklarında Bizans’ın vassalı olan Gassânîler hüküm sürmekteydi. Sâsânîler 613 yılında Gassânîler’i yenerek bölgeyi ele geçirse de uzun süren savaşların ardından Bizans bölgeyi geri aldı. Gassân, Kelb, Tenûh, Tağlib, Selîh gibi Arap kabilelerinden oluşan halk büyük ölçüde Hristiyanlaşmıştı. Ticari olarak Hicaz bölgesiyle etkileşim halinde olan Bilâdüşşam’ın İslam dini ile ilk münasebeti Hz. Muhammed’in davet mektuplarıyla gerçekleşti.
Gassânî emiri Şurahbîl bin Amr’ın mektubu getiren elçiyi yakalatarak öldürmesi üzerine bunu savaş sebebi sayan Hz. Muhammed’in emriyle, İslam ordusu ile Gassânîler’in hamisi olan Bizans arasında Mûte Savaşı gerçekleşti. Müslümanlarla Bizans arasındaki bu savaş, beraberinde uzun yıllar sürecek bir mücadeleyi getirdi. Nitekim bir yıl sonra Bizans’ın savaş hazırlığı içerisinde olduğu haberiyle Tebük Seferi için yola çıkan Müslümanlar, Bizans ordusunun karşılarına çıkmamasıyla bölgedeki yerel emirlikleri cizyeye bağlayarak geri döndü. Hz. Ebubekir döneminde gerçekleşen ve Suriye’nin kapılarını tam anlamıyla Müslümanlara açan Ecnâdeyn Savaşı, Halid bin Velid komutasında 80 bin kişilik Bizans ordusuna karşı gerçekleştirildi ve büyük bir zafer elde edildi. Bu zaferin müjdesi kendisine ulaştıktan kısa bir süre sonra vefat eden Hz. Ebubekir’den sonra Hz. Ömer’in başa geçmesiyle o bölgede sınırlar, fetihlerle daha da genişletildi. Müslümanların art arda elde ettikleri zaferlerden rahatsız olan Bizans kralı Herakleios, Hıristiyan Arapların ve Ermenilerin de katıldığı 50-100 bin kişilik ordusunu Suriye’ye gönderdi. Buna karşılık Halid bin Velid’in komutasındaki ordu da harekete geçti ve adını savaşın yapıldığı bölgeden alan Yermük Savaşı gerçekleşti.
Bizans ordusunun mağlup edildiği bu savaş neticesinde, Bizans’ın bölgedeki hakimiyet direnci tamamen kırıldı. Bundan sonraki süreçte Bizans’ın içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal çöküntü, Hristiyanların kendi içlerindeki mezhep çatışmaları ve en önemlisi Müslümanların adil yönetim anlayışları ve davranışları, Suriye şehirlerinin kısa sürede barış yoluyla İslam hakimiyetine girmesine vesile oldu. Fetihlerden sonra Suriye’nin güneyi ve merkezî kısımları Dımaşk, kuzey bölgeleri Humus cündüne bağlandı. Hz. Ömer tarafından Dımaşk valiliğine getirilen, Hz. Osman döneminde de Suriye genel valisi olan Muâviye b. Ebû Süfyân’ın valiliği, Suriye tarihinde önemli bir dönüm noktası teşkil etti. Muâviye, güç ve itibarını halifeye dayandırarak bölgedeki stratejik hamleleriyle disiplinli bir yönetim ortaya koymuş bununla birlikte halkın da gönlünü kazanmıştı. 661 yılında Emevi Devleti’nin kurulması ve başkent olarak Dımaşk’ın seçilmesiyle Suriye’nin bölgedeki itibarı artmıştı. İlerleyen yıllarda Mekke’de halifeliğini ilan eden Abdullah bin Zübeyr’i destekleyerek Emevî halifesine başkaldıran Kaysîler ile Mervân bin Hakem’i destekleyen Kelb kabilesi arasında Mercirahıt Savaşı gerçekleşti. Bölgedeki dinamiğin önemli unsurlarından olan bu kabilelerin savaşı, Suriye tarihinin karakteristiğini oluşturan kabile mücadelelerini başlatmış oldu.
Emevîler Dönemi’nde bazısı günümüze ulaşan ve İslam sanatının temelini teşkil eden camiler, hanlar ve kasırlar inşa edildi. Yine bu süreçte ilmi faaliyetler artmış özellikle Kur’an, hadis, kelam gibi temel İslami ilimler açısından oldukça verimli bir dönem oldu. Aynı zamanda antik dünyaya ait tıp, kimya astronomi ve felsefeyle ilgili eserler Arapça’ya tercüme edildi.
Emevîler’in yenildiği ve hakimiyetin Abbasîler’e geçtiği Zap Suyu Savaşı’ndan sonra yönetim merkezi olarak Irak seçilmiş ve böylece Suriye devlet merkezi olmaktan çıkıp Abbasilere bağlı bir eyalet olmuştur. Hama, Humus, Halep gibi şehirler ticari açıdan önemini yitirmiştir. Emevîler Dönemi’nde Kelb ve Kays kabileleri arasındaki çekişmeler Abbasîler Dönemi’nde de tarım toprakları mücadelesi üzerinden devam etmiştir. Abbasî yönetimine denk gelen 9. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Suriye’de ayaklanmalar çok fazla olmuştur. Bu dönemde sırasıyla Tolunoğulları, İhşîdîler, Gulat Şia’ya mensup Karmatîler ve son olarak Fâtımîler bütün şehirler olmasa da çoğunluğu hakkında söz sahibi olmuş ve merkezi halifelikten uzak bir yönetim anlayışı benimsemişlerdir. Bu yıllarda daha yeni ortaya çıkan Dürzîlik inancı Karmatî mirasının hâlâ yaygın olduğu Suriye’de hızla yayılmıştır.
1078 yılında Büyük Selçuklu hükümdarı Sultan Melikşah’ın kardeşi Tutuş’un Fâtımî hakimiyetine son vermesiyle birlikte Suriye ve Filistin Selçuklu Devleti kurulmuştur.
Suriye’de Selçuklu yönetimi başlarken Batı Avrupa ve özellikle İtalya’da ticaret yeniden canlanmış bilhassa Halep ve Dımaşk gibi Doğu Akdeniz sahiline yakın şehirler de bu ticari gelişmeden etkilenmişlerdir. Selçuklular sadece bölgede siyasî istikrarı sağlamamış aynı zamanda İran ve Anadolu hakimiyetleriyle birlikte karayoluyla yapılan uluslararası ticaretin de gelişmesini sağlamışlardır. Melikşah’ın ölümünden sonra gerçekleşen taht kavgaları sebebiyle Suriye’de yine bölünmeler yaşanmıştır. Nusayriler, İsmaililer ve Dürziler, Sünnilerle mücadelelerini sürdürdüler. 1.Haçlı seferinde Bizanslılar Suriye’nin sahil kesimini ele geçirdi. İç kısımları ise Musul atabeyi olan İmâdüddin Zengi ele geçirdi. Böylece Suriye topraklarında Zengiler Dönemi olarak bilinen süreç başladı. Hama, Humus gibi önemli şehirleri ele geçiren Zengi, aynı zamanda Haçlılara karşı cihat ilan etti. Onun ölümünden sonra yerine geçen Nûreddin Zengi, hakimiyeti daha da genişletti ve Suriye’nin büyük ölçüde tek elde toplanmasını sağladı. Bu dönemde yoğun bir imar faaliyetine başlayan Nûreddin Zengi, siyasî kültürel ve dinî bir merkez olarak şehri canlandırdı. Sünnilerin arkasında durarak onlara destek vererek bölgedeki Haçlı ve heterodoks unsurlara geçit vermedi.
Nûreddin Zengi’nin ölümünün ardından başlayan taht mücadeleleri Selahaddin Eyyubi’nin Mısır ve Suriye’yi birleştirme hedeflerini gerçekleştirmesini kolaylaştırdı. Kısa sürede önemli şehirleri hakimiyeti altına alan Selahaddin Eyyubi, Haçlılarla yapılan Hıttin Savaşı’nı kazandı ve ardından Nureddin Zengi’nin zemin hazırlamış olduğu Kudüs fethini gerçekleştirdi. Ancak bu hakimiyet de Selahaddin Eyyubi’nin ölümüne kadar sürdü. Kendisinden sonra Suriye ve Mısır olmak üzere ikiye ayrılan topraklarda Suriye Eyyubileri, Mısır’da kurulan Memlük Devleti’ni tanımadı. Ancak aralarındaki çatışma her iki tarafı da tehdit eden Moğolların saldırılarıyla sona erdi. Suriye topraklarına saldıran Moğollarla mücadelede öne çıkan Memlük Sultanı Baybars bu süreçte büyük ölçüde hakimiyeti eline almış oldu. Memlükler Dönemi’nde Suriye’de Moğol ve Haçlı tehdidi bertaraf edildi. Böylece ekonomi ve ticari hayat yeniden canlandı. Eskiden beri var olagelen ilmi hayat sultanların da desteğiyle Memlükler zamanında daha ileri bir seviyeye ulaştı.
1516’da Mercidabık Savaşı’nda Yavuz Sultan Selim'in Memlûk ordusunu yenip Suriye'yi Osmanlı topraklarına katmasıyla bölgede 1918 yılına kadar yaklaşık dört asır sürecek olan Osmanlı egemenliği başladı. Osmanlı Dönemi’nde Suriye topraklarının yönetim biçimi Şam, Halep, Trablusşam ve Rakka eyaletleri şeklindeydi. Sünni, Şii, Maruni, Yahudi, Ermeni, Rum Ortodoks gibi farklı dini ve etnik kimliklerin esenlikle bir arada yaşadığı topraklardı.
Suriye coğrafyası, I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti için önemli hadiselerin yaşandığı, terk edilmemesi için büyük kayıpların verildiği bir coğrafya olmuştur. 19 Eylül 1918 tarihinde İngiliz kuvvetlerinin saldırıları karşısında Türkler tutunamamış ve sırasıyla önce Nasıra sonra Şam ve Halep İngiliz denetimine girmiştir. Böylece 1516’dan beri devam eden Osmanlı hakimiyeti son bulmuştur. 1920 yılında imzalanan Sevr Antlaşması’yla birlikte Suriye, Fransız mandasına bırakılan topraklar arasında yer almıştır. Esasında Fransa 19. yüzyılın sonlarına doğru, Osmanlı Ortadoğu’suna önemli ekonomik yatırımlar yapmış ve gizli anlaşmalarla kendisine vadedilen Suriye topraklarını denetim altına almıştır. Fransa ve İngiltere gibi emperyalist emelleri olan ülkeler 19. yüzyılın sonlarına doğru bütün dünyada yavaş yavaş karşılık bulmaya başlayan milliyetçilik akımlarının önüne geçmek amacıyla Suriye’de etnik ve dini azınlıkları destekleyerek milliyetçilik hareketlerini zayıflatmaya ve kendi konumlarını güçlendirmeye çalışmıştır. Bu bağlamda Fransız yetkililer de Suriye’de idari alanda yaptıkları düzenlemelerde Hristiyanları, Alevileri, Ermenileri güçlendirip onlardan destek alabilecek bir politika izlemişlerdir.
1921 ve 1946 yılları arasında Suriye’de siyasi irade Fransızların elindeydi. 1946 yılında Fransız birliklerinin Suriye topraklarından çekilmesiyle birlikte, Suriye bağımsızlığını kazandı. Yeni kurulan Suriye’nin en önemli gündemi antiemperyalizm, Filistin meselesi ve Arap milliyetçiliği olmuştur. 1958 yılında Mısır, Suriye ve Yemen birleşerek kendine has bayrağı ve para birimi bulunan Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni (BAC) kurdu. İlerleyen süreçte Nasır’ın merkezileştirici politikaları ve Suriye’yi yönetimden kademeli olarak tasfiye etmesi bu ülkelerin aralarında gerilimin oluşmasına neden oldu. 1961 yılında var olan gerilimlerin de etkisiyle Suriye’de gerçekleşen darbenin ardından yeni askeri yönetim BAC’dan ayrıldığını duyurdu. Böylelikle Pan-Arap ideolojisinin etkisiyle kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti başarısız bir girişim olarak yakın tarihte yerini aldı. 1963 yılına kadar istikrarsız bir siyasi sürece sahip olan Suriye’de Arap milliyetçiliğinden Suriye milliyetçiliğine evrilen bir ideolojiye sahip Baas rejiminin yönetimi ele almasıyla birlikte 2024 yılına kadar devam eden Baas iktidarı başladı.
Ayşe Nihal Ocaktan
______________________________
Kaynakça
TDV İslam Ansiklopedisi, Suriye
Devlet Arşivleri Başkanlığı, Osmanlı Belgelerinde Suriye
BBC Türkçe, Osmanlı'dan Bugüne Suriye