02 Nisan 2025 Çarşamba
Portre

Suriye Devrimi'nin Unutulmaz Simaları

Su­ri­ye’nin öz­gür­lük çığ­lık­la­rı­nın yan­kı­lan­dı­ğı coğ­raf­ya­da, ad­la­rı ta­ri­he altın harf­ler­le ya­zı­lan pek çok kah­ra­ma­nın des­tan­sı mü­ca­de­le­si yer al­mak­ta­dır. Bu ma­ka­le­de, Arap Ba­ha­rı’nın Su­ri­ye aya­ğın­da simge hâ­li­ne gelen yedi ismin hayat hi­ka­ye­le­ri­ni ve dev­rim sü­re­cin­de­ki önem­li rol­le­ri­ni mer­cek al­tı­na ala­ca­ğız. Ada­let­siz­li­ğe karşı baş kal­dı­ran, öz­gür­lük me­şa­le­si­ni yakan bu kah­ra­man­lar, sa­de­ce Su­ri­ye’nin değil, tüm maz­lum­la­rın umudu ol­muş­lar­dır. On­la­rın ha­yat­la­rı, biz­le­re İslam’ın ada­let ve öz­gür­lük vur­gu­su­nun ne denli önem­li ol­du­ğu­nu bir kez daha ha­tır­lat­mak­ta­dır. Bu ya­zı­da, bu yü­rek­li in­san­la­rın mü­ca­de­le­le­ri ve mi­ra­sı üze­rin­de du­ra­cak, on­la­rın izin­den gi­de­rek daha adil bir dünya için ça­lış­ma­ya devam et­me­nin öne­mi­ni vur­gu­la­ya­ca­ğız.

 

 Muaviye Sinaysî

Muaviye Siyasnî, daha sonra "Suriye devriminin beşiği" olarak anılacak olan güney Suriye şehri Dera’da doğdu ve büyüdü. Siyasnî, işsizlik ve yoksullukla boğuşan bir toplumda muhafazakâr bir Sünni Müslüman ailede büyüdü, Esad’ın otoriter yönetimi altında hayatın zorluklarını deneyimledi. Güvenlik şefi Atıf Necib'in Dera’ya gelişi, koşulları kötüleştirdi ve halkın memnuniyetsizliğini yoğunlaştırdı. Şubat 2011'de, Mısır ve Tunus'taki Arap Baharı protestolarından esinlenen Siyasnî ve arkadaşları, Suriye lideri olmadan önce göz doktoru olarak eğitim almış olan Esad'a atıfta bulunarak “İcak el dûr, ya doctor!” (Sıra sende, Doktor!) sözcüklerini sprey boyayla bir duvara yazdılar. Esad rejimine karşı meydan okuma eylemleri hızlı ve şiddetli bir tepkiyle karşılandı. Suriye gizli polisi Muhaberat tarafından 26 gün boyunca gözaltında tutuldular. Burada işkence gördükleri ve kötü muamele gördükleri bildirildi. Siyasnî, “Elektrik şoku uygulaması en kötüsüydü.” diye anlatıyordu. Binlerce insan serbest bırakılmalarını talep ederek sokaklara çıktı. Hükümet bu gösterileri şiddetle bastırdığında, protestolar ülke çapında yayıldı ve Suriye İç Savaşı'nın başlangıcını körükledi. Muaviye, Şam’ın fethinin ardından Independent gazetesine verdiği röportajda ise “Yıllar önce bu sözleri yazdığımızda bunun böyle bir şeye yol açacağını düşünmemiştik. Dürüst olmak gerekirse, bunun tüm Suriye ve Dera’nın ayaklanmasına neden olacağını düşünmemiştik. Ama özgürlüğümüzü talep etmiştik ve şimdi vatanımızın topraklarında kalmaya devam ediyoruz.” deyip “Savaş zordu. Çok sayıda kişi gazi oldu. Çok sayıda insan öldü. Çok sayıda sevdiğimiz insanı kaybettik ve yine de Allah’a şükrediyoruz. Şehitlerin kanı boşa gitmedi. Adalet galip geldi ve devrim zafer kazandı.” dedi.

 

 

Beşir Ebuzeyd ve 15 Diğer Çocuk

Yine Dera şehrinde, Beşir Ebuzeyd ve onunla aynı okula giden, yaşları on ila on beş arasında değişen on beş çocuk duvara yazılan “Eş’şaab yurid iskat en-nizam” (Halk, düzenin değişmesini istiyor.) yazısından sorumlu tutularak tutuklandılar. Aslında Muhaberat başlarda bu yazıyı kimin yazdığını uzun süre araştırdı ancak bir sonuca varamadı. Daha sonra aynı duvarda aylar hatta belki yıllar önce kendi isimlerini yazmış olan çocukları okullarından ve evlerinden alıp tutukladılar. Muhaberatın günlerce işkence yaptığı bu çocuklardan bazıları bu işkenceler neticesinde şehit oldu. Atıf Necip’in liderliğini yaptığı Muhaberat ofisine çocuklarının akıbetini sormaya giden ailelere “Çocuklarınız öldü, gidin yenisini yapın. Yenisini nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız bize karılarınızı getirin, biz yapalım.” cevabını veren askerler, Dera gibi aşiretlerin yoğun yaşadığı bir bölgede ayaklanmanın adeta fitilini ateşlemiş oldular. Önce 15 Mart Gençlik Hareketi olarak 15 Mart 2011’de sokaklardaki gösterilerle başlayan bu isyanlar, 18-19 Mart’ta çocukların cenazesinde atılan sloganlara keskin nişancıların ateş ederek yanıt vermesi üzerine kısa sürede tüm ülkeyi sardı ve bugün geldiğimiz noktanın ilk adımları olmuş oldu.

 

 

Mazen Hamada

Suriyeli aktivist Mazen Hamada, 1977'de Deyrizor'da doğdu. Hamada, 2012 yılında rejim karşıtı protestolara katıldığı için 1,5 yıldan fazla süre hapsedildi. Esed'in işkence merkezlerinde ağır işkence gören Hamada, uluslararası insan hakları kuruluşlarının baskısı ve çeşitli diplomatik girişimler sonucunda serbest bırakıldı. Hamada, daha sonra Avrupa'ya sığınarak, rejimin suçlarını dünyaya duyurmaya devam etti. 2020'de Esad rejiminin “af ilanı” sözüne güvenerek Suriye’ye dönen Hamada’dan, ülkesine vardığından bu yana haber alınmamıştı. Şam’ın fethinin ardından, an itibarıyla hâlen önemli bir kısmına ulaşılamayan Sednaya Hapishanesi’nde türlü işkencelere maruz kalmış ve cesedi bulunmuş. Ceset tazeydi; en fazla iki üç gün önce, özgürlüğe ramak kalmışken ölmüştü. Öyle bir nefret ki Baas rejimi askerleri kaybedeceklerini bile bile, belki de son iş olarak Mazen'i öldürüp öyle kaçmışlardı. Hayatını adadığı mücadelesinin zafere ulaştığını göremeden şehit oldu. Allah cennette peygamberimize komşu kılsın.

 

 

Ahmed El-Şaraa

Ahmed Hüseyin el-Şaraa adı ile 1982’de Riyad’da (Suudi Arabistan) doğdu. 1989’da 7 yaşında ailesi ile birlikte Suriye’ye döndü. Köken olarak Golanlı bir ailenin çocuğu olan ve bu sebeple Culani künyesini kullanan Şaraa, gençliği boyunca Şam’ın Mezze mahallesinde ikamet etti. Şam Üniversitesi Medya Fakültesi’ndeki eğitimini yarıda kesip Irak’ta ABD güçlerine karşı savaşa katılmaya gitti. Musul’da ABD unsurlarına karşı çatışmalara girdikten kısa bir süre sonra Zerkavi’nin liderliğindeki Irak el-Kaidesi’ne katıldı. 2006’da Amerikan güçleri tarafından yakalanarak tutuklandı. Ebu Gureyb, Taci ve Bucca hapishanelerinde 5 sene tutuklu kaldı. Mart 2011’de Taci hapishanesinden salınan Culani yanındaki az sayıda adamıyla Suriye’ye geri döndü. 2012’nin ilk aylarında Suriye’de Nusra Cephesi’ni kurdu. DAEŞ lideri Bağdadi’nin Nusra Cephesi’nin kendilerine bağlı olduğuna dair açıklamaları üzerine el-Kaide’ye biatlı olduklarına dair ilanı yaparak Suriye’deki el-Kaide kolu olduklarını tasdik etti. 2016 yılında Nusra Cephesi’ni fesh ederek Şam Fetih Cephesi’ni kurarken 2017’de ise nihai olarak Heyet Tahrir Şam’ı kurdu. 2025 yılbaşında Şam’ın fethinin ardından yeni kurulan Suriye hükümetinin devlet başkanı oldu, savaş bittikten sonra cephede kullandığı müstear isim olan Colani ismini bırakıp yeniden gerçek ismi olan Ahmed el-Şaraa adıyla anılmaya başlandı.

 

 

Şeyh Usame El-Rıfai

Suriye Sünni ulemasının önde gelen isimlerinden olan Şeyh Usame el-Rıfai 1944’te başkent Şam’da doğdu. Babası yine ünlü bir Şam alimi olan Abdulkerim el-Rıfai’dir. Üniversite eğitimini Şam Üniversitesi’nde Arap dili üzerine alan Usame el-Rıfai, din adamlığı görevine ise 1971’deki mezuniyetinin hemen ardından Şam’da babasının adını alan Abdulkerim el-Rıfai Camii’nde imam olarak başladı. 1970’li yılların sonlarında Suriye’de rejim ile İslami gruplar arasında yaşanan ve küçük çaplı bir ayaklanmayla sonuçlanan süreçte, Esed rejimi tarafından “Müslüman Kardeşler” grubuna bağlı olmakla suçlanan ve baskı gören Rıfai, 1981’de ülkeden ayrılarak 2000 yılına kadar Suudi Arabistan’da sürgün hayatı yaşadı. Hafız Esad’ın ölümü ve Beşar Esad’ın yönetime geçmesi sonrası tekrar ülkeye dönen Rıfai, başkentte etkin bir alim olarak dini çalışmalara devam ederken Esad rejiminin dönem dönem gösterdiği esnek tutumlardan faydalanarak yardım faaliyetlerine de öncülük etmişti. Kardeşi Sariya el-Rıfai ile birlikte etkin olduğu bu hareket Zeyd Cemaati olarak bilinmekteydi. Ayaklanma günlerinde ise halk talepleri ve muhaliflerin yanında pozisyon alan Rıfai, Ağustos 2011’de (Ramazan ayı Kadir Gecesi) rejim güvenlik birimleri ve milislerinin saldırısı sonrası Şam’daki Abdulkerim el-Rıfai Camii’sinde cemaati ile birlikte darp edildi. Rıfai gibi Şam’da oldukça sevilen ve saygı gösterilen bir alimin karşılaştığı bir muamele Sünni ulema içerisinde muhalefet ile birlikte hareket edenlerin sayısının artmasına da yol açtı. Kısa bir süre sonra ülkeyi terk ederek Türkiye’ye geldi ve uzun yıllardır atıl olan Şam Alimler Birliği Hareketi’ni Suriye’den gelen diğer ulemanın da katılımıyla ihya etti. Nisan 2014’te ise İstanbul’da Suriye İslam Konseyi’ni kurarak devrimi destekleyen ve muhalif kitlenin fetva/görüş ihtiyacını karşılayan bir yapıya liderlik etmeye başladı. 2021 Kasım ayında Beşar Esad’ın Suriye Büyük Müftülüğü makamını lağveden kararı, muhalefet tarafından kabul edilmezken Suriye İslam Konseyi Usame el-Rıfai’nin Suriye Büyük Müftüsü olarak seçildiğini duyurdu. Bu karar muhtelif muhalif siyasi ve askeri gruplar tarafından kabul görüp tebrik edildi.

 

 

Hamza El-Hatip

29 Nisan 2011'de Dera'nın Cizye bölgesinde de bir grup protestocu toplanmıştı. 13 yaşındaki el-Hatip’in kuzeni o gün yaşananları şöyle anlattı: “Hamza’nın Politik bir tutumu yoktu. Hepimiz eyleme gidiyoruz diye o da arkadaşlarıyla birlikte bize katıldı. Tam 12 km yürümüştük. Sayda’ya yaklaştığımız zaman ateş açıldı. Ölenler, yaralananlar ve tutuklananlar vardı. Tam bir kaos yaşandı. Ne olduğunu tam olarak anlayamadık. Hamza da o gün ortadan kayboldu.” Ailesi yaklaşık bir ay oğullarından haber alamadı. 24 Mayıs 2011 günü ise el-Hatip’in naaşı ailesine teslim edildi. Annesi görmeye geldiğinde çocuğun yalnızca başı gösterilmiş kendisine. Babası ise üstünü örten battaniyeyi kaldırmış ve 13 yaşındaki Hamza’nın bir ay boyunca maruz kaldığı ağır işkencenin izleriyle karşılaşmıştı. Yüzüne, ayaklarına, dirseklerine ve dizlerine elektrik verilmesi ve kabloyla dövülmesi sebebiyle vücudunda yanıklar, morluklar ve yaralar vardı. Gözleri şişmişti ve her iki kolunda da kurşun izi vardı. Boynu kırılmış ve cinsel organı kesilmişti. Hamza’nın şehadeti devrimin silahlı mücadelesinin miladıydı. Dera şehri, muhaliflerden Rusya ve İran’ın yordamıyla rejimin eline tekrar geçtiğinde, şebbihalar ilk iş onun mezarını tahrip etmişlerdi.

 

 

Raşit El-Tatari

43 yıl önce, Beşar Esad’ın babası katil Hafız Esed; Baas partili bir öğretmenin Allah’a ve İslam’a küfretmesini protesto eden Hama halkını havadan bombalama emri vermişti. İşte bu emri reddeden şerefli bir subay vardı Suriye’de. Suriyeli pilot subay Raşid el Tatari, 43 yıl önce, Hafız Esat’ın Hama’daki isyancıları bombalaması emrine karşın “Ben kendi halkımı bombalamam!” diyerek reddettiği için ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı. 43 yıl hapis cezasının ardından Şam’ın muhaliflerce ele geçirilip Esad yönetiminin son bulmasıyla o da özgürlüğüne kavuştu. Hapisten çıkarken Tatari’nin saçları dökülmüş, bıyıkları beyazlamış ancak onuru onu terk etmemişti.

 

Osman Zinnur Aksu