Savaşlar, göçler, vedalar ve kayıplar insanlık tarihinin değişmez hadiselerindendir. ‘Dünyanın kanunu’ dediğimiz bu hüzünlü olaylar her ne kadar insanlık tarafından benimsenmiş olsa da aslında yıpratıcı, tahrip edici ve maddi manevi zayiat veren şeylerdir. Tabi hiç şüphesiz teknik yeterlilikler arttıkça ve makinalar insanların yerini tutmaya başladıkça bu hadiselerin etkileri ve etki ettikleri de artıyor. Çünkü normalde bireyin kendi elleri ile yaptığını artık elinde tuttuğu bir makineye yaptırması, vicdanını rahatlatmak için yetiyor.
İşte bu noktada, bize bunu hissettirip düşünce dünyamıza bir virgül daha ekleyen bir filmden bahsetmek istiyorum; Mandalina Bahçesi.
Gelelim ‘Mandalina Bahçesi’nin konusuna; 1992 yılında Gürcü-Abhaz Savaşı’nın başlamasıyla, yüz yıldır bölgede yaşayan Estonyalılar köylerini terk ederek atalarının yurduna döner ve geriye sadece birkaç kişi kalır. Gürcü yönetmen Zaza Urushadze’nin Mandalina Bahçesi adlı filmi, bu savaşın gölgesinde geçen bir dram. Ivo ve Markus, Abhazya’da savaş yüzünden terk edilen bu Estonya köyünde kalan son iki kişidir. Mandalina hasadı ve savaş yaklaşmışken bütün hesapları alt üst olur. Arazilerinde biri Gürcü biri Gürcü olmayan ama birbirlerine düşman oldukları kesin iki yaralı bulur ve ikisini de iyileşinceye kadar evlerinde misafir etmeye karar verirler.
Filmin bu noktasında, tanış olup az da olsa diyaloğa giren iki düşman askerin, tüm hırslarına rağmen birbirlerine zarar vermemelerini ve arka planda saygıyla gelen merhamet duygusunu görüyoruz. Bu sahneleri izleyen kişi için, aslında vakit geçirip tanıdığında, sadece biraz bile olsa bağ kurduğunda karşındakini öldürmek bir kenara zarar dahi veremeyeceğini düşünmemek imkânsız.
Filmde, filminde de adını aldığı mandalinalar ise ‘yaşam’ı temsil ediyor bir açıdan. Savaşa rağmen mandalinalarını bırakmak istemeyen karakterimiz, yaşanan felaketlere rağmen insanın hayata tutunma çabasının örneği oluyor.
Mandalinaları uğruna savaş bölgesinde kalıp onları ağaçta terk etmek istemeyen karakterin mandalinalarına duyduğu bağ ve ona yarenlik edip onun mandalinaları için kasalar yapan ve bu esnada kim olursa olsun bir ‘yaralı’ ve bir ‘insan’ gözüyle bakan bu iki insanın hikayesi yüreklerde burukluk bırakıyor.
Mandalinalar aslında sadece birer temsil unsuru, dünden bugüne tarih boyunca hep bir şeyler bizim mandalinalarımız olmuş ve biz hayata tutunmuşuz. Ve yine her daim muhakkak sadece tanımadığımız için başkalarını hor görüp zarar verebilmişiz.
Aşırı savaş sahneleri göstermeyip izleyiciyi rahatsız etmeden, savaşı ve savaşın bıraktığı ağır tesirleri direk hissettiren ‘Mandalina Bahçesi’ sakin olmasına karşın ağır mesajlar içeriyor. Dolayısıyla herkesin izlemesi gerektiği filmlerin başında gelmeli. Süre olarak yorucu olmadığından da hemen başına oturup izleyebileceğiniz bu filmi şiddetle tavsiye ediyoruz.
Zehra Mahitapoğlu