Başlı başına anlam ifade etmeyen parçaların bir dizgi ile birleştirilerek anlamlı bir bütün oluşturmasına kurgu denir; her birleşim ihtimali farklı bir anlama kapı aralar. Kuleshov etkisinden sinema yazılarının ilkinde bahsedilmişti, hatırlamakta fayda var; aynı görüntü ve ardına gelen üç farklı görüntü birincinin algılanışını değiştiriyordu. Bu basit video kesitinden bile görüntünün kazanabileceği anlam sayısının sonsuza ulaştığını söyleyebiliriz.
Pudovkin, Kuleshov’un öğrencisi ve sinemada kurgu anlamındaki teorik temellerin çoğunu atan kişidir. Pudovkin’e göre bir film çekilmezdi, bir film kurulurdu; yani kazandıkları anlam ile bir film olurdu görüntüler. Sinema tarihinin başlarında Lumiere kardeşlerin “Trenin Ciotat Garına Girişi” veya tiyatro sahnelerini oynar gibi kamera kaydına giren videolar mevcuttu, daha sonra pek çok yenilik ile birlikte kurgunun boyutu arttı. Yakın plan, ardına gelen paralel kurgu ve zamansal atlamaların film yapımının içerisine girmesi ile birlikte başlardaki tekillik kırılmış oldu. Kurgu ile ilgili konuşurken atlamamamız gereken bir diğer isim de Sergey Eisenstein’dir. Potenkim Zırhlısı ile kurgu sanatının etkisini en iyi görebileceğimiz örneklerden birini izleyiciye sunmuştur. Eisenstein kurguyu anlatırken “çatışma”dan bahsetmektedir, iki farklı çekimin birleşmesi yeni bir çatışmadır ve oluşan yeni görüntü ikisinin toplamından veya farkından oluşan değil çatışmasından oluşan yeni bir mevcudiyete sahiptir. Kurgunun tam teorik arka planına inmeden birkaç çeşidini basitçe sayacak olursak; Metrik Kurgu, Ritmik Kurgu, Tonal Kurgu, Overtonal Kurgu ve Entelektüel Kurgu’dan bahsedebiliriz. Bunların neler olduğu ve nasıl yapılar barındırdıkları daha detaylı olarak çokça kaynakta mevcut.
Tek başına görüntünün neler ifade edebileceğinden, anlatının boyutları ve anlatıcı ilişkisinden ilk yazıda bahsetmiştik. Kurgu ise bunların arasında bulunuyor ve bir yapıştırıcı görevi görüyor, olmadığı zaman ortada bir sinemadan söz edemeyeceğimiz bir yapıştırıcı. Aynı zamanda ustalığına göre filmin kalitesini de etkileyen bir yapısı vardır; Sokolov’un “Sinema ve Televizyonda Görüntü Kurgusu” kitabının Türkçe çevirisinin hemen başında İbn-i Sina’dan “Kendini hissettiren organ hastadır” şeklinde bir söz yer almaktadır. Bir vücut olarak sinemada kurgu hastalığı kendini en çok hissettirecek organdır ve onun hastalığı tüm vücudu etkilemektedir. Yapıştırıcı örneği üzerinden bir şeyden daha bahsedecek olursak; kurgu yapısı bakımından birleştirdiği şeylerin kendisi ile anlam kazandığı bir şeydir, yani bir mecburiyet değildir, olmadığında eksik hissedilen bir haldedir. Kırılan bir eşyayı yapıştırınca eski mevcudiyetine benzese bile o güzellikte olmazken, kurgu birleştirdiği parçaları eskisinden daha güzel bir bütün haline getirmektedir.
Kurgu, yazının başından beri bir güzellik aracı olarak anlaşılabilir fakat tehlike boyutu da hiç küçümsenemez. Özellikle insanların belgesele tarihi veya sosyolojik bir gerçeklik olarak yaklaştığı coğrafyamızda kurgunun tehlikesi oldukça büyüktür. Bir anlatının anlatılışını tamamen kendi istediği gibi anlatma yeteneğine sahiplik sağlayan kurguya karşı, kurmaca filmlerde bir bilinç mevcut ise de belgesel türü için bu bilinçten söz edemeyiz.
Sinema her zaman güçlü bir silah, güçlü bir sanat olduğu gibi ve kurgu ile de gücüne güç katıyor.
Talha Ulukır