Bu yazı Sezai Karakoç’un Diriliş Neslinin Amentüsü kaynak alınarak hazırlamıştır. Görselde Sezai Karakoç ve kitap kullanılabilir.
Gelin gülle başlayalım atalara uyarak
Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine
Bir anda yükselen bir bülbül sesi
Erken erken karlar ortasında…
İslam dünyası uzun yıllardan beri, kendisine kabul ettirilmiş olan bir çaresizlik ve hezeyanlar denizinin içinde bulunmakta. Bu denizden kurtulabilmek için farklı kanatlardan farklı aksiyon alan değerli birçok kişi veya topluluk bulunsa da günümüzde gelinen noktada Müslümanlar adına, ‘İslam’la yaşama’ ve ümmet olma bilincinin henüz sağlanamadığını görmekteyiz. Eğer yakın tarihe bir göz atacak olursak ülkemizde hem edebi hem de ‘fikir adamlığı’ kimliğiyle tanınan Sezai Karakoç’un ‘Diriliş Nesli’ diye tezahür ettirdiği fikrî yapı, Müslümanlara devlet ve medeniyet açısından örneklik teşkil eden sağlam bir alt yapıya sahiptir. ‘Diriliş Neslinin Amentüsü’ kitabında ise bunları geniş bir çerçeveyle ele almıştır.
İslam toplumlarının aslında şu zamanda aradığı şey tam olarak ‘diriliştir’. Tabii ki bu bireysel bir dirilişten öte toplumsal anlamda da bir diriliştir. Sezai Karakoç, geçtiğimiz her gün itibariyle kaybediyor olduğumuz ‘Müslüman toplum bilincini’ “Ancak o zaman, Müslümanlığı temel anlamda eksiksiz bir bütünlüğe kavuşmuş olur.’’ sözleriyle şart koşmaktadır. Asr-ı Saadet’in getirmiş olduğu üstün ahlaki ilkelerin ‘diriliş neslinin’ ruhunda olması gerektiğini söyler. Bu nesilde maddi güçlerin manevi güçlerin denetimi altında olacağını ve erdemin el üstünde tutulacağını ifade etmekle birlikte İslam medeniyetinin çağa ayak uydurmasından ziyade çağın bu medeniyet tasavvuruna ayak uydurması gerektiğini vurgular. Aslında bu problem günümüz Müslümanlarının ‘hız ve haz’ çağının derinliklerine dalmasıyla oluşan temel ve dikkate alınması gereken bir problemdir.
Özellikle Soğuk Savaş itibariyle daha da netleşen ülkeleri ve toplumları iki kutuplu dünyaya sıkıştırılan anlayış, güdülen siyasi ve ekonomik kaygılar nedeniyle zaman zaman toplumları, ülkeleri, nesilleri taşıdıkları asıl kimlikten oldukça uzağa sürüklemiştir. Sezai Karakoç’un tezahüründe diriliş nesli, ne Batı gibi materyalist düşünce alt yapısına sahip ne de Doğu gibi gerçeklikten uzak mistisizm ile bir bütün hâlindedir. Burada esas olan ‘Tanrı rızasıdır.’ Temeline Kuran’ın getirdiği varoluşsal ilkeleri yerleştirip toplumun kendi kendini pragmatist ve narsist anlayıştan uzak olacak şekilde eleştirip denetleyebilmesini düşünmektedir Karakoç.
Benim âmentüm, neslimin âmentüsü, sürekli bir otokritktir. Kendi benliğini ve varlığını, erdem ve takva açısından tartışır.
Üstat, aslında ‘diriliş’ fikriyle beraber uzun zamandır üzerinde ölü toprağı bulunan, duyarsızlaşan, çıkar yol arayışında olan ümmetin birçok kesimine geniş bir ufuk sunuyor. Ortaya koydukları, başta geçmişte olmakla birlikte bugün bile birçok kişinin dile getiremeyeceği sözlerle Müslümanların neden geleceğe umutla bakmasını ve bu satırlara sığmayacak birçok şeyi temellendirerek açıklıyor. Kimi insanlar ‘dirilişi’ ve ‘diriliş neslini’ bir ütopya olarak, kimileri uzak durulması gereken bir distopya olarak, kimileri ortaya konulanın gerçeklikten çok uzak bir masal ürünü olduğunu düşünebilir. Ancak Sezai Karakoç için diriliş demek sürgün ülkeden başkentler başkentine giden yol; kendi ifadesiyle ‘ideal devlet’ demektir.
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Harun Küçükaytekin
KAYNAKÇA
Diriliş Neslinin Amentüsü/Diriliş Yayınları
Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine / Sezai Karakoç