1990 yılında başlayıp 2003 yılında tamamlanan insan genom projesiyle genetik mühendisliği teknolojileri hızlı bir şekilde ilerlemeye başladı. Bu teknolojinin başlıca uygulama alanı elbette tıp oldu. Aslında genetik mühendisliği ve tıbbın kesişimi biraz daha eskilere dayanıyor. 1973’ de Herbert Boyer ve Stanley Cohen tarafından keşfedilen rekombinant DNA teknolojisiyle farklı organizmalardan elde edilen DNA parçaları birleştirerek bir bakteriye başarıyla aktarıldı. Bu metot kullanılarak ilk insan insülini 1978’de üretildi. Bu gelişme genetik mühendisliğinin ilaç sektöründe, gen terapisinde (ilaçlar, hastalığın belirtisini hafifletmek ve ya rahatsızlığı gidermek için kullanılırken gen terapisi direk hastalığa neden olan genetik bozukluğu düzeltmeye yöneliktir), kök hücre araştırmalarında önünü açtı. Gelişmeler beraber kullanılan yöntemlerin etikliği üzerine çeşitli tartışmalar gün yüzüne çıktı.
Etik, neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen felsefi bir disiplindir. Etik, toplumsal ahlakın kabul gördüğü şeylere doğru der. Oysa bir Müslüman için bu yeterli değildir. Bir Müslüman için neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen merci Allah’u Teâla’dır. Bu yüzden biyoloji alanında yapılan bu yeniliklerin ahlaki boyutunu araştırmak bir Müslüman için “biyoetik (biyoloji ve tıp alanındaki ahlaki problemleri inceleyen disiplin)” kavramı ile değil “biyofıkıh (biyoloji ve tıp alanındaki ahlaki problemleri fıkıh ilmi ile incelemek)” kavramı ile ele almak daha isabetli olacaktır.
Biyofıkıh, tıbbı konuların fıkhi açıdan ele alınmasıdır1. Her ne kadar fıkıh kitaplarımızda böyle bir alan olmasa da günümüzde gelinen son noktada bu alanın gerekliliği ortadadır. Tüp bebek, organ nakli, CRISPR-Cas9 teknolojisi, Mitochondrial genom nakli (3’lü ebeveynlik), kandan ESC (embriyonik stem cell/embriyonik kök hücre) üretmek gibi metotların caizliğinin incelenmesi giderek artan biyoteknolojik yöntemler için şarttır. Peki bu metotların neden incelenmesi gerekiyor, bu yöntemleri sakıncalı kılan durumlar nedir? Gelin beraber belli başlı metotlara ve neden biyofıkıhın alanına girdiklerini, bu yöntemlerle nesli nasıl ifsat etmeyi planladıklarını inceleyelim.
Tüp Bebek (In Vitro Fertilization (IVF))
Tüp bebek tedavisi kısaca doğal yollarla çocuk sahibi olmayan çiftlerden alınan yumurta ve spermin laboratuvar ortamında döllenip annenin rahmine yerleştirilme işlemidir2. Bu tedavi ilk kez 1978 yılında İngiltere’de başarıyla gerçekleşti. Bu teknoloji üreme teknolojileri arasında dönüm noktası oldu. Türkiye’de ise ilk tüp bebek tedavisi 1983 yılında gerçekleşti. Peki bu tedaviyi şüpheli kılan şey nedir ve alimler bu yönteme nasıl bakmaktadır?
“Din İşleri Yüksek Kurulunun 20.05.1992 tarihli kararına göre:
a) Döllendirilecek yumurta ve spermin her ikisinin de nikâhlı eşlere ait olması, yani bunlardan herhangi birisinin yabancıya ait olmaması,
b) Döllenmiş olan yumurtanın, başka bir kadının rahminde değil de yumurtanın sahibi olan eşin rahminde gelişmesi,
c) Bu işlemin, gerek anne-babanın gerek doğacak çocuğun maddî, ruhi ve akli sağlığı üzerinde olumsuz bir etkisinin olmayacağı tıbben sabit olmak şartıyla tüp bebek yöntemine başvurmakta bir sakınca yoktur.
Başka bir kadının yumurtasının alınması veya kocası dışında yabancı bir erkeğin sperminin kullanılması ile bir kadının gebeliğinin sağlanması ise caiz değildir.”
Günümüzde çoğu din adamı tüp bebek tedavisine doğal yolla çocuk sahibi olamayan çiftler için caizdir fetvasını vermiştir. Lakin bu yöntemin sebep olduğu çeşitli nesli ifsat durumlarından bahsetmemiz gerekirse:
-
Tasarım Bebekler
Genetik tarama yoluyla belirli genetik özelliğe sahip çocukların seçilmesi tüp bebek yöntemi ile mümkündür. Bu durum ebeveynlerin çocuklarının özelliklerini seçme imkânı verir ve “tasarım bebekler” oluşur.
-
Embriyo Seçimi ve Dondurma
Üretilen fazla embriyonun nasıl kullanılacağı veya yok edileceği konusu da tartışmalar arasında yerini almıştır. Çünkü tedavi sırasında bir yumurta değil birden fazla yumurta laboratuvar ortamında birleştirilir ama sadece döllenen bir yumurta rahme aktarılır. Bu noktada döllenen yumurtalıkların akıbeti ciddi bir problemdir. Döllenen fazla yumurtalar deneylerde kullanılabilinir mi ya da o da artık bir can sayılır mı, sayılırsa o dölü imha etmenin vebali var mı? Fazla yumurtalık dondurulabilinir mi? gibi sorular akıllara gelebilir. Bu tarz sorulara henüz net cevaplar verilemiyor lakin Diyanet İşleri Başkanlığı fazla yumurtalığın dondurulması hususunda şöyle fetva vermiştir:
Kadın veya erkekteki bir hastalık sebebiyle, cinsel ilişkiyle gebeliğin gerçekleşmesi mümkün olmadığı takdirde sperm, yumurta ve rahim aynı karı kocaya (evliliği fiilen devam eden çifte) ait olmak şartıyla tüp bebek tedavisi ile çocuk sahibi olmakta dinen bir sakınca yoktur. Ancak tüp bebek uygulamasında tıbben gerekli olan asgari miktarda yumurtanın döllenmesiyle yetinilmelidir. Bu nedenle gereğinden fazla embriyo oluşturmaktan ve bunları dondurmaktan kaçınılmalıdır.
-
Eşcinsel Parternerler ve Tek Ebeveynler
Donör bulunarak gerçekleşebilecek olan bu işlem nesli ifsat etme projelerinin başında gelmektedir. Bu yöntemle partnerlerden biri dünyaya gelecek olan bebeğin biyolojik olarak annesi ya da babası olur. Taşıyıcı anne kullanılarak gerçekleşen bu işlem hem gelecekte doğacak olan bebeğin psikolojisinde ciddi hasarlar açacaktır hem toplumun aile yapısını bozmada ciddi sorunlar oluşturacaktır.
-
Üçüncü Taraf Donörler
Yumurta ve sperm bağışında bulunan donörler sayesinde çeşitli bankalarda yumurta ve sperm depolanır. Donörlerin kimliği gizli tutulur ki bu da nesep karışıklığına sebebiyet vermektedir.
Singapur’da bu teknolojiyi kullanarak evlat sahibi olan bir çift, çocukları dünyaya geldikten kısa bir süre sonra bebeğin görünümünün anne ve babanın etnik kökenine hiç benzememesi nedeniyle hastaneye gitmeleri sonucunda annenin yumurtasını döllemek için biyolojik babanın spermi yerine isimsiz bir donörün spermi kullanıldığını öğrendi ve çift dava açtı3.
CRISPR-Cas9
Günümüz de CRISPR olarak adlandırılan yöntemin ilk temelleri 1987'de Osaka Üniversitesi’nde Yoshizumi Ishino ve ekip arkadaşları tarafından yapıldı. Bakterilerde bulunan sistemden esinlenerek geliştirilen bu metot 2012 yılında Jennifer Doudna ve Emmanuelle Charpentier tarafından genişletildi.
CRISPR/Cas9 teknolojisi Cas9 enzimi yardımıyla gendeki kusurlu ve hatalı dizilimi düzeltmeye yönelik kullanılan bir teknolojidir4. Bu yöntem ile bir bebek doğmadan hastalıklı genler tespit edilip hastalığa sebep olan kusurlu gen dizilimi tespit edilip tedavi edilebilir. Böylece toplumda hastalıklı birey sayısı düşer. Kulağa ütopik ve gerçekleşmesi zor bir ihtimal olarak geliyor olabilir lakin Çinli bilim insanı He Jiankui, CRISPR teknolojisini kullanarak HIV virüsüne dirençli bireyler olması için döllenmiş embriyo üzerinde CCR5 genini hedefleyerek ilk “tasarım bebekleri” oluşturdu. 2018’de dünyaya gelen bu ikiz bebeklere Lulu ve Nana isimleri verildi5. Bu olayın yaşanmasının ardından pek çok bilim adamı bu durumu etik bulmadı. Çin hükümeti He Jiankui'yi kınadı ve projeyi yasa dışı olarak nitelendirdi. Sorun şu ki bu yöntem sadece hastalık tedavi etmek için kullanılacak gibi durmuyor. Çin’de yaşananların ardından genetik mühendislik yoluyla "tasarlanmış bebekler" oluşturulması ihtimali artık yüksek görülüyor. Misal, çocuğunuz doğmadan saç, göz, ten rengi belirleme gibi fiziksel özelliklerin de seçilmesi mümkün ve artık pek de ütopik değil! Bu durumda insanların çoğunluğunu çocuklarının beyaz tenli, mavi gözlü, sarı saçlı olmasını isteyecek ve dünyada tek üretim fabrikadan çıkmış gibi çocuklar oluşacak.
CRISPR şu anda hem teorik hem uygulamalı olarak mümkün olsa da bu yöntemle doğan çocuklarda oluşacak mutasyonlar başka hastalıklara sebebiyet verebilir. Peki durum etik olması dışında ne kadar caiz? Alimlerimizin çoğu bu yöntemi hastalık tedavisi için kullanmayı caiz kabul ederken saç ve göz rengi belirleme gibi işlemlerde yani "tasarlanmış bebekler" oluşturmayı caiz görmez. Henüz çok yeni bir alan olmasıyla beraber bu konu üzerinde çok fazla fetva yoktur.
Mitochondrial Genom N akli (3’lü ebeveynlik / Three-Parent IVF)
Bu yöntem kalıtsal mitokondriyel hastalıkların (hücrede enerji üretiminden sorumlu organel. Olan mitokondrideki meydana gelen hasar sonucu oluşur) önüne geçilmesi için geliştirilmiştir6. Mitokondride oluşan problemler ciddi hastalıklara kapı açabilir. Bu yöntem İngiltere’de yasaldır lakin diğer çoğu ülkede bu yöntem yasaktır çünkü metodun uygulanabilmesi için 3 farklı kişinin genetik materyali kullanılır:
-
Biyolojik Anne
-
Biyolojik Baba
-
Mitokondri Donörü
Bu üç kişinin genetik materyalleri laboratuvar ortamında birleştirilerek oluşturularak genellikle biyolojik annenin bebeği taşımasıyla gerçekleşen bir süreçtir. Sorun şu ki bu teknoloji sadece sağlıklı evlat isteyen çiftler tarafından gerçekleşmiyor. Genetik olarak ortak çocuk sahibi olmak isteyen lezbiyenler de bu teknolojiyi kullanabilir. Bu yöntemdeki en büyük problem dönerlerin kimliğinin gizli olması ve neseplerin karışmasıdır. Nesep, kişinin soyunu ve aile bağlarını ifade eder. Nesebin karışması durumunda miras hukuku, nikah ve mahremiyet, çocukların hakları ve sorumlulukları, toplumsal düzen, ahlaki ve dini sorumlulukların net olan sınırları silikleşmeye başlar bu yüzden bu yöntemin kullanılması İslam hukukuna göre katiyen yasaktır.
Yahudilerin Üstün Irk Projesi
İsrail Devleti, Birleşmiş Milletler’in (BM) onayı ile resmen 14 Mayıs 1948’de kurulduktan sonra geleceğe yönelik çeşitli demografik kaygılarla beraber çeşitli anlaşmalar yapmış ve kanunlar çıkarmıştır. İsrail’in nüfus politikalarının iki temel amacı vardır. Bunların ilki Yahudi nüfusunu arttırmak7 ve İsrail’i Filistinlilerden soyutlamaktır.8
İsrail’i doğuran olgu Yahudi sorununu çözme düşüncesidir. Nitekim bu sorunun kaynağı çoğunlukla Yahudilerin dünya üzerinde yaşadıkları bölgelerde azınlık olmalarından kaynaklanmaktaydı. Yahudiler için azınlık olmak aynı zamanda zayıf olmak anlamına gelmektedir (Reinharz, 1991: 28). Bu çerçevede ilk dönem Siyonist yazılara bakıldığında, Yahudilerin azınlık olma durumlarından kaynaklı olan zayıflıklarını aşmak için kendi kendilerini çoğunluk olarak yönettikleri bir devlet formülü geliştirilmeye çalıştıkları görülmektedir.
Yahudiler için soylarını arttırmak kuracakları devlet için önemli bir kriterdir. Zaten dünyadaki Yahudileri bir araya toplama düşüncesiyle kurulan Yahudi devletinde Arap nüfusun Yahudilerden fazla olması demek Araplar üzerinde tam hakimiyet kuramamak anlamına gelir. Aşkenaz Yahudileri üzerinde hastalıkların belirlenmesi ve tedavi yöntemlerinin araştırılması, kürtajın zorlaştırılması, tedavisi zor olan hastalıklar ve tedavileri için yaptıkları ar-ge çalışmaları, Yahudilerin nüfusunu arttırma yönünde yaptıkları çalışmalara örnektir. Genetik araştırmaların yanı sıra İsrail’de 3 yaşından itibaren ücretsiz eğitim ve yılda 4 tüp bebek denemesi finanse edilmektedir. 16 genetik araştırmalar ve tıpta sağlanan kolaylıklar devletin nüfusu arttırmaya yönelik politikalarını daha da görünür kılmaktadır.
Sonuç olarak, Bakara Suresi 205. Ayette Rabbimiz, mü’min kullarına, yeryüzünde bozgunluk çıkarmak isteyenlerin ekin ve nesli yok etmeye çalışacağının uyarısını vermiş. Bizlere düşen bu alanlara yoğunlaşacak bilinçli Müslümanlar yetiştirmek. Nisa suresi 118 ve 119. Ayette, Allah’ın yarattıklarının şeytanı bir eylem olduğu bizlere hatırlatılır:
Allah şeytanı lânetlemiştir, o da ‘Kullarından belli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara kaptıracağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler’ demiştir. Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinen kimse elbette apaçık bir ziyana düşmüş olur.
1 Şentürk, R. Biyofıkıh metodolojisi: Kanıta dayalı tıp ve delile dayalı fıkıh matrisi.
2 Oyelowo, T. (2007). Mosby's guide to women's health.
3 Purshouse C. (2018). Autonomy, Affinity, and the Assessment of Damages: ACB v Thomson Medical Pte Ltd [2017] SGCA 20 and Shaw v Kovak [2017] EWCA Civ 1028. Medical law review, 26(4), 675–692.
4 Redman, M., King, A., Watson, C., & King, D. (2016). What is CRISPR/Cas9?. Archives of Disease in Childhood-Education and Practice, 101(4), 213-215.
5 Sezer, İ. Ç. (2018). 2018’den Bir Bilim ve Teknoloji Seçkisi. TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi
6 Amato, P., Tachibana, M., Sparman, M., & Mitalipov, S. (2014). Three-parent in vitro fertilization: gene replacement for the prevention of inherited mitochondrial diseases. Fertility and sterility, 101(1), 31-35.
7 DellaPergola, S. (2006). Fertility and population policies in Israel. Retrieved from
8 Kurt, M. (2021). Yahudi nüfus problemi ve İsrail Devleti’nin Yahudi karakteri. Mukaddime, 12(1), 194-
219.