Neslin korunması ilkesi fıtri bir duygunun tezahürüdür. Uzun yıllar boyunca üzerinde detaylı çalışmaların yapılmamış olması da herkesçe bu hakikatin malum olmasıdır diyebiliriz. İnsanın yaratılışından günümüze kadar değişmeyen hakikat; kadın-erkeğin yaratılmış olması ve bu iki cinsin birleşiminden meydana gelen zürriyetlerin insan varlığının devamlılığını sağlamasıdır. Bu hakikat sadece insanlar için değil bütün beşer içinde böyledir. Böylece Allah’u Teâlâ dünya hayatının devamlılığını teminat altına almıştır.
Son birkaç yüzyıldır önemi artan, gelişen ve globalleşen dünyada ortak değer algısını ortaya koyabilmek ve değişkenlerin üstünde değişemeyecek bazı üstün değerleri ifade eden ve İslami literatürde bir kavram olarak Makâsıdü’ş-Şerîa karşımıza çıkmaktadır. Makâsıd düşüncesi, genel hatlarıyla evrensel beş temel ilkeyi ifade etmektedir. Zarûrât-ı hamse, makâsıd-ı hamse gibi isimlerle bilinen ve korunması zorunlu bu beş maslahat, tam bir şekilde Gazzâlî tarafından ortaya konmuştur: “...ve şeriatın korunmasını amaçladığı insanî değerler beştir. Bunlar; insanların, din, can, akıl, nesil ve malının korunmasıdır.” şeklinde ifade etmiştir.1
Bu beş temel ilkenin temellendirildiği kaynaklar sadece İslam inancında değil, diğer din ve toplumlarda da var olan unsurlardır. Bu ilkeler her mâkul düzenin hedeflediği evrensel ideallerdir. Usul alimleri içerisinden bunu ilk dile getiren Gazzali’dir. Hiçbir dinin bu esasları göz ardı etmediğini, insanların maslahatları için yasaklayıcı ve önleyici tedbirler aldıklarını ifade eder ve şöyle söyler: “... Bunun içindir ki küfrün, adam öldürmenin, zinanın, hırsızlığın, sarhoş edici maddeleri kullanmanın haramlığı konusunda şeriatlar değişme göstermemiştir...”2
İzz b. Abdisselâm, Kavaidü'l-Ahkâm adlı eserinde bu konuya değinerek Allah’u Teala’nın maslahatın ağır bastığı bir hususta bütün şeriatlarda onu vacip, mefsedetin ağır bastığı hususta yine bütün şeriatlarda onu yasak kıldığını ifade etmiştir.3
Neslin muhafazası olgusunun hem çoğalma hem temiz bir soya sahip olma hem de ahlaklı bir nesil yetiştirme, yani hem nitel hem de nicel manada bir anlayışın her semavi dinde olduğunu söyleyebiliriz. Hususen mesele çocuk yetiştirme ve zina üzerine konulan kurallar ile koruma altına alınmaya çalışılmıştır.
Bu konuda daha tafsilatlı açıklamalara Yahudi şeriatında rastlamak mümkündür. Geleceğe dair bir anlam ifade eden evlilik ve çocuğun korunması her şeriatta belli kurallar bütünüyle sağlanmıştır. Hz. Musa’nın şeriatında on emir olarak bilinen emirlerden birisi “Zina etmeyeceksin!”4 olarak geçer.
Yahudilik inancında ailenin birincil amacı dinin muhafazası için yeni nesiller doğurmak ve bu vesileyle nesiller arası aktarımı sağlamaktır. Aile bağları çok önemlidir ve bu bağı koparanlar aileleri tarafından himayede mahrum bırakılarak cezalandırılırlar. Bekar kalmak da büyük bir günah olarak kabul edilir çünkü bu tutum bir kültün yok olmasına sebebiyet vermektedir.5
Konuyu Tevrat özelinde biraz daha tafsilatlandıralım: Tevrat’ta zina fiilini işlemek namussuzluk, alçaklık, iğrençlik, rezillik, İsrail milleti arasındaki kötülük, Tanrı halkları arasından atılmaya layık olmak, buyruklarını yerine getirmemek, kutsal adına leke sürmek, onun ahdini çiğnemek, gazabını çekmek ve ölüme müstahak olmak ifadeleriyle anılmaktadır.6
Zina cezasının maksadı, Tesniye’de geçtiği üzere Tanrı’nın öfkesini dindirmek, fitne ve fesadın İsrail halkı arasında yayılması önlemektir. Bu infazlar maksada uygun olarak caydırıcılık etkisi olması için toplum önünde gerçekleştirilmektedir. Tevrat’ta şu şekilde ifade edilmektedir; “O kişiyi önce tanıklar, sonra bütün halk taşa tutsun. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldırmalısınız.”7 ifadeleri işlenen suçun kişileri değil yaşadıkları toplumu da ilgilendirdiğini göstermektedir.
Tüm çelişkileriyle Hristiyanlığa göre evlenmeyip bekar kalmak üstün bir meziyetken evliliğin İncil’de teşvik edilmesinin izahı, zinaya düşme tehlikesinin ortadan kaldırılması ve neslin devamlılığının sağlanmasıdır. Bu sebeple evlilik kaçınılmaz bir gerçeklik ve kutsal bir kurum olarak kabul edilmektedir. Yeni Ahit, ahlakın bozulmasının önüne geçmek için kadın ve erkeğin eş olmalarını öğütler.8
Her dinde olduğu gibi neslin devamı ve çocuk, Hristiyanlıkta da önemli bir husustur. Çocuklar doğdukları zaman kiliseye getirilmekte, vaftiz edilmekte ve kutsanmaktadır. Aile kurmak, insanın yaşam sevincinin Rab’den sonra ikinci sebebidir. Rab insanı kendi suretinde kadın ve erkek olarak yaratmıştır ve şöyle demiştir: “Verimli olun ve çoğalın”.9
Diğer din ve toplumlarda neslin muhafazasına alenen atıf yapılmamaktır. Ancak İslam hukuku ve semavi dinlerde olduğu, diğer din ve toplumların çoğunda şüphesiz neslin muhafazasını sağlayan “zina suçunun” yasak oluşunu ve buna karşın uygulanan cezai müeyyidelerin ağırlığını görmekteyiz. Şimdi bunlardan bazılarına değineceğiz.
Budizm'in kurucusu olarak bilinen Gotamo Şakyamoni’ye rivayet edilene göre bir ağacın yanında ona bazı ahlaki öğretiler ilham edilir. Ona göre ahlak dünyadaki bütün arzu ve isteklerden kurtulmaktır. “Nirvana” adını verdikleri ulvi maksat ve saadete ulaşmak için çalışırlar. Kişinin kendini tezkiye etmesi için birçok tavsiyede bulunurken aynı zamanda davranışların da ahlaki olabilmesi için bazı yasaklar koymuştur. Bu yasaklardan birisi de “Şehevî yani cinsel arzulardan vazgeçmek”tir.10
Zerdüşt’ün ibadet ve ahlak öğretilerinden biri de “Ahura Mazda’nın (yüce tanrı) galip gelmesi ve çoğalması için evlenme”dir.11 Bir diğer esas ise “Zina etmemek”tir.12 Bu öğretilerde hem evliliğe teşvik edildiğini hem de evliliği bozacak unsurların yasaklanmış olduğunu görüyoruz.
Bu konuyla ilgili detaylı hükümleri Babil hukukunda görmek mümkündür. Detaylarıyla konumuz kapsamına giren birçok madde Hammurabi Mecellesi’nde yer almaktadır. Hususen sapkın davranışlara dair detayların yer aldığı mecelle; kızı ile ilişkide bulunan kimseye sürgün, gelini ile münasebette bulunan kişiye bağlanıp suya atılma, annesiyle ilişkide bulunan kişiye ve annesine ateşe atılma, üvey annesi ile ilişkide bulunan kimseye de evden atılma şeklinde cezalar uygulanmaktaydı.13
Mısır ceza hukukunda zinanın mahiyeti başkasının hakkına tecavüz, toplumsal ahlaka aykırılık ve soy bağının karışmasına sebep olarak görülürdü. Erkeklerin cinsel organı, kadınların da burunları kesilerek cezalandırıldı. 14
Çin ceza hukukunda zina, toplumsal ahlaka aykırı ve ahlakı bozucu bir unsur olarak görülmektedir. Cezai yaptırım olarak ise kısırlaştırma ve burun kesme cezası uygulanmaktadır. Japon hukukun da ise zina cezasına karşılık idam cezası uygulanmaktadır.15
Hint hukukunda sövme ve zinaya karşılık para cezası uygulanırken Manu kanunlarında16 cezai müeyyideler daha ağırdır. Bu suçların mahiyetine göre yani karşılıklı rıza olup olmamasına göre cezaları değişiklik göstermektedir. Zina eden kadının cezası köpeklere yedirilme, erkeklerin ise yakılarak öldürülmesidir. Zinaya götüren yolların kapatılması adına da kadınlara bakma, dokunma ve hediye gönderme gibi durumlarda sürgün cezası verilmiştir.17
Sıparta toplumunun evliliğe bakış açısı diğer din ve toplum anlayışlarından biraz daha farklıydı. Onlara göre evlilik mecburiydi ve bekarlık suçtu. Erkeklerde otuz, kadınlarda yirmi olarak belirlenen evlilik yaşını geçirenler, geç evlenenler ise cezaya müstahak oluyorlardı. Evliliğin tek amacı ise devlete vatandaş ve asker doğurmaktı. Aile kurumunu devam ettirecek en önemli etkenler olan saadet ve mutluluk gibi kavramların bir önemi yoktu. Ahlak dışı birçok absürt uygulamalar kabul görmekteydi ve bunun temelinde yatan, Lycurgus18 Anayasası’nın felsefesi olan düşünce ise çocukların anne babaya değil, devlete ait olmalarıydı. Bu haliyle ahlaki değerlerin ve toplumsal boyutunun önemsenmediği, hatta fesada uğratıldığı Sıparta toplumunda sağlam bir aile yapısı oluşturulamamıştır.19
Yukarıda bahsi geçen din ve toplulukların ahlaki kamu düzeni anlayışlarına dair tafsilatlı çokça bilgi bulunmakla birlikte özet mahiyetinde yazılan bu yazıda bazı hususlara değinilmiştir. Tüm bahsi geçen din ve topluluklarda hususen aile kurma, kurulan aileyi koruma ve çoğaltma üzerine önleyici tedbir ve tavsiyeler, ceza-i müeyyideler bütünü ortaya koyduklarını söyleyebiliriz. Hemen hemen her toplumda şüphesiz yasak ve ahlaksızca görülen konu zina olmuştur. Zikrettiğimiz bu bilgiler, neslin korunması gibi bazı değerlerin evrensel bağlamda değerlendirilip koruma altına alınabileceği konusunda bizlere ufuk açmaktadır. Nitekim bu hususta dünya genelinde büyük bir yıpranmışlık ve yozlaşma vardır. Akli selim ve fıtratı bozulmamış tüm insanlık günün sonunda değerlerine sahip çıkmak için ayağa kalkacaktır, kalkmalıdır da.
1 El-Gazzali, Hüccetü’l-İslâm Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed, “el-Mustasfâ”, c.I, s.287.
2 Gazali, el-Mustasfâ, c.I, s.288.
3 İbn Abdüsselâm, “Kavaid”, c.I, s.39.
4 Eski Ahit (Tevrat), Çıkış, Bab/20; Tesniye, Bab/5; Levililer, Bab/19; Kitab-1 Mukaddes Şirketi İstanbul 1969, s.73-74.
5 Aydın, Mehmet Akif, “Aile”, DİA, 1989, c.II, s.196.
6 Yiğitoğlu, Mustafa – Habergetiren, Ömer Faruk, “Yahudilik ve İslam’da Zina Suçu ve Cezası”, İnsan Ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi Cilt: 5, 2016, s.273.
7 Tesniye 17/7.
8 Uğurlu Bülbül, Yasemin, “Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an’da Kadın” Yüksek Lisans Tezi, 2019, s.
9 Nazan, Alija, “Hristiyanlıkta evlilik sakrementi”, s.55.
10 Kahraman, Ahmet, “Mukayeseli Dinler Tarihi”, İFAV Yayınları, İstanbul, 2013, s.94.
11 Kahraman, Ahmet, “Mukayeseli Dinler Tarihi”, s.126.
12 Pekcan, Ali, "Makasıd Teorisine Giriş; Fikhi Hükümlerin Gai Arka Planı", İstanbul, Hikmetevi Yayınları, 2013, s.87.
13 Çalışkan, İbrahim, “İslam Hukukunda Zina Suçunun Mahiyeti ve Cezası”, İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1992, sy.3-4, s.64.
14 Çalışkan, İbrahim, “İslam Hukukunda Zina Suçunun Mahiyeti ve Cezası”, s.64.
15 Çalışkan, İbrahim, “İslam Hukukunda Zina Suçunun Mahiyeti ve Cezası”, s.65.
16 “M.Ö. 200 ile M.S. 200 tarihleri arasında kaleme alındığı söylenilen Manu Kanunnamesi, değişik şartlar ve farklı zamanlarda dini hükümlerin nasıl uygulanacağı konusunda Hindulara rehberlik eden bir metindir.” Bk. Hammet Arslan, “Manu Kanunname’sinde Evlilik”, İnanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi, sy.I, 2013, s.92.
17 Çalışkan, İbrahim, “İslam Hukukunda Zina Suçunun Mahiyeti ve Cezası”, s.66.
19Çalışkan, İbrahim, “İslam Hukukunda Zina Suçunun Mahiyeti ve Cezası”, s.69.