23 Ekim 2024 Çarşamba
Genç Öncüler

Muhabbetten Meveddete

Üst üste özenle dizdiğiniz jengalara dikkat edin! Bir, iki, üç tane çektiniz, üste koydunuz. Eyvah, sallanmaya başladı! Bir tane… Bir tane daha… Ve kaçınılmaz son, tamamen yıkıldı.

En alta sağlamlığından emin bir şekilde koyup dizmeye başladığınız her bir jenga taşı aile. Sağlam, güçlü, yan yana ve üst üste dizip güçlendirdiğiniz her jenga taşı size sağlam bir jenga kulesini oluşturuyor; yani toplumu. Sonra oyun başlıyor, bir el sırasıyla jenga taşlarını çekmeye başlıyor, bir diğeri de aldığı taşı büyük bir özenle yeniden en üste koyarak oyunu devam ettirmeye çalışıyor. Jengada kuleyi deviren kaybediyor, toplumda kuleyi deviren ‘kazanıyor’. Zira zaman, en küçük yapı taşını derinden sarsma, mümkünse ortadan kaldırma zamanı. Peki bahane? Selam! Özgürlükler son sürat, değerler tepe taklak.

Nefsin, heva ve hevesin zirvede olduğu bir zamanda evlenmek

Modernite bugün gençlerin zayıf noktalarını, zaaflarını öylesine bilir ve bunun üzerine çalışır durumda ki bir gencin sorumluluk alması, düzenli bir işte çalışması, aile kurması, dini bir inancı olması ve bunlar için gayret içinde olması ‘düşünülemez’. Özgürlük adı altında insana, aileye ve dahi topluma olan akıl almaz değer yozlaşması saldırısı günden güne derinleşiyor. Kendimizi ‘birey’ olarak tanımlamaya başladığımız anda değerlere, muhabbete, sevgiye, fedakarlığa ve buna benzer kendinden başkasını düşünmeye dair hangi incelikli fikir varsa hepsi bu duvarın ardında kalıyor. Kazancını bir başkasıyla bölüşmek, evdeki tek ‘kazanan’ olarak bir ailenin geçim sorumluluğunu üstlenmek, bir insana hayatı beraber paylaşabilmek adına fedakarlıkta bulunmak, geniş bir ailenin ilişkileri için çaba göstermek zamanımızda öylesine ‘imkânsız’ ve hatta ‘gereksiz’ kılındı. Freni patlayan bir arabanın yokuş aşağıya ivme kazanarak hızlanması söz konusu, elbet bir gün bir duvara çarpıp paramparça olacak çok şey var.

Evlilik, toplumun en küçük yapı taşı dediğimiz ailenin en önemli unsuru. Bugün tek ebeveynli aile, çocuksuz aile ya da homoseksüel partnerlerden oluşan vb. aile kavramları, en kıymet verdiğimiz sistemi alt üst etmek için karşımıza konan unsurlar. Varlık gösterebilmemiz, sağlam bir ahlak temeli üzerinde olabilmemiz ve dinimizi en güzel şekilde yaşayabilmemiz için güvende, muhabbette ve sevgi dolu tutmamız gereken şeydir şu an aile ve evlilik. Nesli korumak, bir sonraki ümmet neslini yetiştirmek, toplumun oluşturacak ahlaki değerlere sahip evlatları yetiştirmek için atılması gereken adımdır.

Maddi kaygılar, şahsi kaygılar, kısıtlanmaya dair kaygıları bir yana bırakarak; toplum için kaygılanmak, aile için kaygılanmak, evlat için kaygılanmak, ümmet için ve ahlak için kaygılanmaktır zihnimizi ve gönlümüzü meşgul etmesi gereken hakiki farkındalıklar.

Allah’ın rızasını kazanmak üzere çıktığınız evlilik yolunda, rabbin yardımının sizinle olacağına dair şüpheniz olmamalıdır, zira bu ancak imandaki eksiklikten kaynaklanır. Allah’a olan güven, tüm kullarının ve tüm yarattıklarının rızkını temin edecek Rezzak olmasından bihaber olursak ancak eksiktir. Bu eksiklik de aslında dünyevileşmemizle ilgili, zihinlerimiz günlük hayatta ahiret hayatını unutmuşçasına savrulurken gönüllerimiz bu telaş ve kaygılardan uzak kalamıyor. Oysa hayatın gerçekleri deyip zorluklara odaklanırken hayatın asıl gerçeğinin daima koruyup gözeten Rab olduğunu, hayatımıza yön verecek tüm kuralları kapsayan Kur’an olduğunu ve örnekliğiyle hepimize yol gösteren Peygamber ve sünnet olduğunu kaçırıyoruz. Yalnız rabbin rızasını kazanmak ve peygamberin sünnetini yerine getirmek için bile evlenmenin bizi dünya ahiret kazananlardan kılacağını nasıl göz ardı edebiliriz?

Yolun farkında olup taşları özenle dizmek

Neden evlenmeliyiz diye psikolojik ve sosyolojik sebeplerle bir düşünecek olursak bunların en başında nesil yetiştirmek, kadın ve erkek olarak yaratılıştan gelen biyolojik ihtiyacı rabbin kuralları çerçevesinde giderebilmek, sosyal bir varlık olan insanın mutluluklarını ve üzüntüsünü paylaşabileceği bir refik/refikaya ihtiyaç duyması, maddi ve manevi her türlü ihtiyacını yardımlaşarak giderebilmesi, hastalıklar zorluklar ve her türlü sıkıntılı hâlde birbirini koruma ve savunmasına duyulan ihtiyaçlar sayılabilir. Yani aile fiziki bir birliktelikten çok daha fazlasıdır, kurulması gereken bir kurumdan ziyade sosyal bir öğedir. Peki sosyal bir varlık olan insanın tek başına yaşayamadığı ama bir arada yaşadığı zaman da bir arada olmanın kaçınılmaz çatışmalarla karşılaştığı aileyi kurmak nasıl sorumlulukları karşımıza çıkartır?

Olmazsa olmaz ilk şartımız Allah’a hakiki bir imandır. Zira Allah’a, kurallara ve sorumluluklarımıza karşı bilincimiz karşımızdakine sevgi, muhabbet ve saygıda da aynı bilinçte olmamızı sağlar. Her an Allah’ı ve Allah’a hesap vereceğini düşünerek yaşayan bir insanın hal ve davranışları da o düzeyde gayretli sağlıklı ve olumlu olur.

 

Bu farkındalıkla kurulan ailede eşler arasındaki muhabbet, kadın ve erkek arasındaki adaletli değer, merhamet, şefkat, saygı, müsamaha, fedakârlık, kanaatkârlık evliliğin sonraki yapı taşlarıdır. Allah’ın Kur’an’ da ifade ettiği ayetlere, peygamber efendimizin sünnetine ve bize aktarılan hadislere geniş ve yapıcı bir bakış açısıyla bir aileyi kurmak ve hakkıyla, muhabbetle devam ettirebilmek için elimizdeki en kıymetli ve en yol gösterici kaynaklardır. 

 

Ailenin hâkimi ve âmiri olacak kişinin, o aileyi temsil edecek ve sorumluluğunu üstlenebilecek nitelikte olması; sorumluluklarının, yaratılışlarının ve yeteneklerinin birbirinden farklı olması sebebiyle kadınlara ve erkeklere farklı mükellefiyetler verilmesi Allah’ın adaletinin tecellisidir. Erkeklerle kadınların ayrı yaratılışta olduğu konusunda hemen hemen herkes görüş birliğindedir ama ne yönden farklı olduklarını çok kimse belirleyemez.[1] Erkek ve kadın eşit değillerdir, eşlerdir ve aralarında ancak sarsılmaz bir adalet vardır. Dolayısıyla evliliğin olmazsa olmazlarından istişare de eşler arasındaki sorumluluk ve ‘fonksiyonel üstünlük’[2] farklılıkları açısından bir sorumluluk paylaşımıdır. İnsan neslinin devamı için annenin çocuğunu koruyabilmesi gerekir bu da onun erkeğe nispetle daha tetikte olmasına yol açar; erkeğin dikkati ise ailenin ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanmıştır kısacası genetik bir yol paylaşımı gereği iç hâkimiyetin kadın kontrolünde dış hakimiyetin de erkeğin kontrolünde olduğu söylenebilir.[3] Bu istişare ve sorumluluk paylaşımının yanında peygamber efendimizin ‘‘Üç kişi yolculuğa çıkarlarsa aralarından birini önder seçsinler.’’[4] hadisi şerifinden örnekle ailedeki dengelerin anlaşmazlık ve huzursuzlukla son bulunmaması adına aileyi temsil etme, koruma ve yönetme ailede erkeğe uygun görülmüştür. Öte yandan genel olarak aile reisi erkek olarak kabul edilse de aralarındaki ilişki sevgi, saygı, merhamet ve fedakarlıkla pekişecek olan bir eş/arkadaşlık ilişkisidir.
Zira eşler birbirlerine Allah’ın birer emanetidir. Genel olarak bir cins, öteki tarafından kurban edilmiş, baskı görüyormuş gibi gösterilir. Sağlıklı erkeklerin ve kadınların birbirlerinden nasıl farklı oldukları konusunda kesin bir yol göstericiye gereksinim vardır.[5] Modern dünya, aile içi ilişki eşitlik üzerine kurulmaya çalışıldığında kabul edilmeyen ‘kavvam olma’ ve ‘itaat etme’ meselelerini anlaşılamaz kırmızı çizgiler haline getirmiştir. Oysa eşitlik adı altında yapılan bu karşı gelişler cinsiyet farklılıklarını ortadan kaldırmak ve böylece eşcinsel ilişkileri arttırmak ve normalize etmek üzerine de kurulu planlardır. Sorumluluk ve rolleri genetik, fizyolojik ve biyolojik farklılıklar üzerinden değil de tüm bunlar yokmuşçasına bir eşitlik üzerinden okumaya çalışmak erkeğin kadın, kadının erkek rollerine büründüğü çatışmalı bir üstün gelme savaşına çevrilmiştir. Oysa kadın ve erkek doğuştan gelen bir cinsiyet üstünlüğüne sahip değildir. Onlar sadece takva açısından bir ayrılma tabi tutulurlar.[6] ve farklılıkları sebebiyle adaletle sual olunurlar.

 

Çok farklı ortamlarda, farklı şekillerde, farklı kültürlerde, farklı memleketlerde yetişmiş iki yabancının bir araya gelmesi ve bir gönül birliğinde bulunması Allah’ın rahmetidir. Bu rahmetin sevgi, huzur ve sükunete dönüşmesi kalbi muhabbetin gözle görülür fiziki bir hâl diline meveddete dönüşmesi de öyledir.

 

Bu iki farklı insanın birbirinden farklı üstün yönleri ile birbirlerini tamamlaması, üstlendikleri farklı roller ve paylaştıkları sorumluluklarla birbirlerine bir yol arkadaşı olmaları sevgi ve belki aşkla başlayan bir yolun muhabbet, saygı, fedakarlıkla bir ilişki yolculuğuna dönüşmesi ise rahmetten sonraki emek ve çabayla olur. Coşkun duygularla yola çıkmak kolay olsa da yolda kalmak, o yolda mutluluk ve muhabbetle kalmak ve onu günden güne büyütebilmek Allah rızası için gayretle olur. Bu gayret de merhameti ve ihsanı merkeze almakla kolaylaşır. Sevgiyle başlayan bu yolda saygıyla yol kat edilir. Zira saygı sevgiyi artırır ama ölçüsüz bir sevgi sınırları aşabilir. Birbirine karşı müsamaha göstermek, affedici olmak, fedakârlık yapmak, daima adaleti gözetmek ve en çok da sabırlı olmak da bu yolu güzelleştirir. Kur’an ‘da Allah’ın bir ayeti olarak zikredilen hem erkek hem kadın için huzur bulacakları eşlerin yaratıldığını, aralarına sevgi ve merhametin yerleştirildiğini[7] bilmek evlilik için atılacak adımı kolaylaştırır, evliliği sürdürmekteki motivasyonu arttırır. Peygamber efendimizin örnekliği nasıl bir eş, baba, kayınpeder ve damat olunacağına daire beylere sorumluluk alarak temsil edecekleri ailenin nasıl amiri olacaklarını öğretir. Bu en güzel ahlak üzere örnek alınacak refiklik evliliğe dair söylenen her fedakârane yapıcılığın yalnız kadınlara atfedilecek birer sorumluluk olmadığını da ifade etmesi açısından çok kıymetlidir. Evliliğin dişi kuş tarafından yapılan bir ev değil, eşlerin beraber sevgi ve muhabbetle kurdukları bir yuva olduğunu kabul edip o sorumluluk bilinciyle yol aldığımız vakit hepimiz hem ‘özgür’ bireyler hem de mutlu evliler olabiliriz. Allah bizlere hayattaki her an ve aşamada olduğu gibi evliliğin de her an ve aşamasının birer imtihan olduğunu unutturmadan cennetimize vesile olacak güzel yuvalar bahşetsin.

 

[1] John Gray, Erkekler Mars’tan Kadınlar Venüs’ten, Altın Kitaplar, İstanbul 2011, s.12.

[2] Arzu Arıkan, Kur’an’a Göre Mutlu Aile, Sekam, İstanbul 2017, s.70.

[3] Nevzat Tarhan, Evlilik Psikoloji, Timaş Yay., İstanbul 2013, s.131.

[4] Ebu Davud, 2241

[5] John Gray, Erkekler Mars’tan Kadınlar Venüs’ten, Altın Kitaplar, İstanbul 2011, s.12.

 

[6] Hucurat Suresi. 13. Ayet.

[7] Rum Suresi. 21. Ayet.

 

Fatma Sena Yabanigül