KUR’AN VE SÜNNET’TE TESETTÜR
Tesettür تستُّر kelimesi Arapça ‘da “örtmek, gizlemek, perdelemek, engel olmak” anlamlarına gelen (ر-ت-س) s-t-r kök harflerinden türemiştir. Kelime sözlükte “örtünmek, örtüye bürünmek, kuşanmak, başkaları ile kendisi arasına perde koymak, bir şeyin içinde ya da arkasında gizlenmek” manalarına gelir. Arapça ’da tesettür sözcüğü ile aynı kökten türemiş olan başka kelimeler de mevcuttur. Bu bağlamda, رْ ست ِ sitr kelimesi gerçek anlamıyla “gizlenmeye yarayan engel, perde, siper vb. şeyler”, mecaz olarak da “çekinme, korku, edep, hayâ” manalarında kullanılmaktadır. Yine bu kökten türeyen رَ ست َseter “kalkan” demektir; يرِست َsetîr ve ورُ َ ْست م mestûr ise mecazen “iffetli, edepli, hayâ sahibi” anlamlarına gelir. Terim olarak ise tesettür kelimesi“insanın fıtrî, tabiî, örfî veya dinî bir gerekçe ile ilgilileri ve ölçüleri dinen belirlenmiş bir şekilde vücudunun belli yerlerini örtmesi” demektir. Bahsi geçen sözlük ve terim anlamları, örtünmenin fıtrî, doğal, sosyal, kültürel ve ahlâkî boyutları bulunan bir bilinç hali olduğunu göstermektedir. Böylelikle tesettür emrinin yerine getirilmesi Müslüman şahsiyetini görünür kılarak inanç değerlerine sadakati ve aidiyetiyle mümin olmanın temel şartlarından biri olmaktadır.
Örtünmek veya yerine, zamanına ve şartlarına göre giyinmek, yerine getirilmesi gerekli olan dinȋ bir vecibe olduğu gibi, ahlakȋ ve fıtrȋ açıdan da insan için gerekli olan ve insanı tamamlayan çok önemli bir unsurdur. Zaten insanın çıplaklık duygusu sebebiyle örtünmesi, avret yerlerini örtmesi ve durumuna göre güzelce giyinmesi onun özelliklerindendir. Bunun için giysiler insanın kimliğini ve karakterini ortaya çıkaran en etkili ve mükemmel bir göstergedir. İslȃm dini, fıtrat dini olup, avret yerlerini örtmek de insanın yaratılışında aslȋ olarak bulunmakta olduğundan, fıtratını çeşitli günahlarla değiştirmemiş her insan, hayȃ duygusu ile örtünme ihtiyacı hisseder. Şeytanın ve nefsi hevȃsının saptırmasına son derece meyledici olan İnsanoğlu, tesettür hususunda başıboş bırakılsaydı, toplumda aile diye bişey olmaz, ebeveynden bahsedilemez, bu nedenle de insan türünün bekası imkȃnsız hale gelebilirdi. İşte bu nedenle, Allah’u Teȃla ezelȋ ilmiyle, bazı insanların fıtratının saf bir halde kalmayıp, şeytana uymakla bozulacağını, hayrı-şerri karıştırıp, toplumda fitne sebebi olacaklarını bildiği için, tesettür ahkȃmını insanlara bırakmayıp, ölçülerini de Kur’ȃn-ı Kerim’de bizzat kendisi belirlemiştir.
Kur’ân’da tesettürle doğrudan ilgili olarak A‘râf Sûresi 26-27, Nûr Sûresi 30-31, 60, Ahzâb Sûresi 33 ve 59. âyetler zikredilmektedir.
- A’raf Suresi 26. Ayet: “Ey Âdemoğulları! Size edep yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Asıl hayırlı olan ise takvâ elbisesidir. İşte bu (giysiler), hakikati anlasınlar diye Allah’ın (size ikram ettiği) ayetlerindendir.”
Takvâ: ‘Yüce Allah’a saygı göstermek, O’na karşı sorumluluğunun bilincinde olmak, O’nun âyetlerine karşı duyarlı davranmak ve O’nun koyduğu kuralları ihlal etmekten sakınmak’ demektir. Bu âyetten anlaşılmaktadır ki, insanoğlunun giydiği elbise belki bir şekilde bedeni örtebilir; ancak onun tesettür olarak tanımlanması ve dinî bir değer ifade etmesi takvâ elbisesi olup olmadığına bağlıdır. Zira bedensel örtü ancak ruhun örtünmesiyle anlam kazanabilir. Takvâ elbisesinin “çok daha hayırlı” olarak tanıtılmasındaki asıl amaç da bu olsa gerektir. Bu âyetteki takvâ elbisesi ifadesinden anlaşılmaktadır ki, örtünmenin ruhu takvâdır. Nasıl ki ruhsuz ceset bir anlam ifade etmiyorsa, takvâdan uzak bir örtünme de anlamsızdır.
- A’raf Suresi 27. Ayet: “Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, edep yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve taraftarları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları yaptık.”
Şeytanın insanoğlunu doğru yoldan(sırat-ı müstakim) şaşırtmanın başlıca yollarından biri olarak insanların edep yerlerinin açılmasını sağlaması olduğu bu âyetten anlaşılmaktadır. Bunu bir önceki âyette geçen takvâ elbisesi ifadesiyle ilişkilendirmek gerekirse, ar perdesinin yırtılması şeklinde de yorumlanabilmektedir. Şeytanın Hz. Âdem ve eşini cennetten çıkarmak istemesinin temelinde de onları bu değerden uzaklaştırmak istediği anlaşılmaktadır. Ayrıca insan takvâ elbisesini çıkarıp edep ve hayâ duygularını kaybedince, onun maddi ve manevi anlamda daha pek çok şeyi yitirebilmesi ihtimali açığa çıkar. Şeytan bu durumu gayet iyi bildiğinden diğer insanlara da aynı açıdan yaklaşmak istemektedir. Tesettür ise bu hususta çok önemli bir duyarlılık göstergesi ve takvaya ulaştıracak bir üst bilinç halidir.
Nûr Sûresi 30. Âyet: “(Ey Peygamber!) Mü’min erkeklere söyle! Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar/kıssınlar ve namuslarını korusunlar. (Zira) bu, onlar için daha nezihtir/uygundur. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.”
Tesettürün sadece kadınları ilgilendiren bir mesele olmadığı, erkeğin de tesettürünün olduğunu özellikle A‘râf 26. âyetteki takvâ elbisesi ibaresinden yola çıkılarak, bu elbisenin kadın-erkek tüm Müslümanlar adına önemli olduğu vurgulanmaktadır. Bununla birlikte namusu koruma görevinin öncelikle erkeklere ait olduğunu, dolayısıyla hem kendilerinin hem de sorumluluğu altındaki insanların iffet ve namusunu korumakla mükellef kılındıklarını bildirmektedir.
Namahrem kadınlara bakmanın ölçüsü konusunda Hz. Peygamber’in Hz.Ali’ye yönelik şu ifadesi önem arz etmekte ve mü’minlerin önünü açmaktadır: “Ey Ali! Peş peşe bakma. Haydi diyelim birincisi senin hakkın olsun, ama diğeri (ikincisi) senin hakkın değildir.”(Tirmizi,Edep) Hz. Peygamber’in ifadesinden de anlaşılacağı üzere birinci bakıştan korunmak genellikle mümkün değildir. Ancak ikinci ve bunu takip eden diğer bakışların tehlikeli olduğu aşikârdır. Hem kadın hem erkek için hüküm aynıdır. Bu arada evlenmek niyetiyle bakmakta bir beis yoktur. Bu hususta Hz. Peygamber’in şu ifadesi mühimdir. “Sizden birisi bir kadına evlenme teklifinde bulunmak istediğinde ona sırf evlenmek niyetiyle bakarsa onun bakmasında bir sakınca yoktur.”(Ebu Davud, Nikah)
Nûr Sûresi 31. Âyet: “Mü’min kadınlara da söyle! Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar/kıssınlar, namuslarını korusunlar, (yüz ve el gibi) görünen kısımları müstesna zînetlerini teşhir etmesinler ve başörtülerini tâ yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zînetlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları , kendi oğulları , kocalarının oğulları , erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları , kendi kadınları , ellerinin altında bulunan (köleler), erkeklerden ailenin kadınına şehvet duymayan (hizmetçi vs.) tâbi kimseler ve henüz kadınların mahrem bölgelerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri zînetleri bilinip (farkedilsin) diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler! Hep birlikte Allah’a yönelin ki kurtuluşa eresiniz.”
Bir önceki âyette erkeklerden istenen duyarlılık bu kez kadınlardan istenmektedir. Bu kapsamda kadınların da tıpkı erkeklere verilen talimatlarda olduğu gibi gözlerini (harama bakmaktan) sakınmaları /kısmaları ve namuslarını korumaları emredilmektedir. Bu kapsamda müfessirlerce, âyette geçen “gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar” ifadesi Yüce Allah’ın bakılmasını yasakladığı hiçbir şeye bakmamak, namuslarını korusunlar emri de kadınların kendilerine namahrem olan bütün erkeklere karşı son derece dikkatli bir biçimde hareket etmeleri ve örtünmeleri gerektiği şeklinde yorumlanmaktadır. Önceki âyete ilaveten bu ayette kadınlara mahsus hükümler yer almaktadır. Bunlar; (yüz ve el gibi) görünen kısımları müstesna zînetlerini teşhir etmemek, başörtülerini tâ yakalarının üzerine kadar salmak, zînetlerini mahrem ya da özel durumlu kişilerden başkasına göstermemek ve gizledikleri zînetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmamaktır.
Yüce Allah bu âyette kadınların başörtülerini yakalarının üzerine salmalarını açık ve net bir şekilde emretmektedir. Câhiliye dönemi kadınları da başlarını örtüyorlar yani başörtüsü kullanıyorlardı; ancak başörtülerini yakalarının üzerine değil de gerdanları açık kalacak şekilde arkalarına doğru salıyorlardı. Kadınların başlarını örttükleri o örtülerle açıkta bıraktıkları gerdan ve yakalarını da kapatmaları kendilerinden istenmektedir. Bu durumda inkâr edilmediği sürece örtünmemek kişiyi günahkâr yapar; ancak “örtünmeye gerek yoktur” kabilinden sözler, sahibini âyetleri inkâr eder konuma getirir. Bu nedenle konunun hassasiyetini görmezlikten gelmemek, Yüce Allah’ın insanlıkla yaşıt bu emrini mutlak surette önemsemek ve gereğini yapmak gerekir. Bu doğrultuda başörtüsü bizzat Hz. Peygamber’in evinde ve diğer Müslümanların hayatında uygulanmış, yaşayan sünnet olarak da o günden bugüne kadar uygulana gelmiştir.
Âyette ayrıca vurgulanmak istenen husus takvâ elbisesine bürünmek için sadece örtünmenin yeterli olmadığı; tesettürü davranışlara yansıtmak ve yaşam biçimine dönüştürmek icap ettiği ve kurtuluşa ermek için hep birlikte Yüce Allah’a yönelmek gerekliliğidir.
Nûr Sûresi 60. Âyet: “Nikâh ummayan (yani evlenme ümidi taşımayan) yaşlı kadınların, zînetlerini teşhir etmeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ancak yine de iffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah her şeyi işitendir; her şeyi bilendir.”
Allah’u Teala tesettür konusunda yaşlı, yani cinsel ihtiyacı kalmayan ve dolayısıyla evlenme ya da nikah arzusu duymayan kadınlara yönelik istisnai hükümlerden söz etmekte ve bu bağlamda yaşlı kadınların zînetlerini teşhir etmeksizin dış elbiselerini çıkarabilecekleri ruhsatının yanında; kadının yaşı ne olursa olsun, iffetini korumasının esas olduğunu vurgulamaktadır.
Ahzâb Sûresi 33. Âyet: “(Ey Peygamber’in hanımları!) Evlerinizde oturun, önceki cahiliye (âdetinde olduğu) gibi açılıp saçılmayın. Namaız kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. (Ey Peygamber’in) ev halkı! Allah sizden, ancak günah gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.”
Hz. Peygamber’in (sav) eşleri üzerinden ümmetin tüm kadınlarına sosyal hayat, tesettür ve ibadet konularında bir dizi uyarıda bulunulmaktadır. Allah Rasûlü’nün hanımlarına atfedilen evlerinde vakarla oturmak, cahiliye adetlerindeki gibi açılıp saçılmamak, namaz kılmak, zekat vermek, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat etmek gibi emirlerle diğer bayanlara da ve hatta tüm müminlere de aynı istikamette bulunmanın onları temiz kılmak için verilen bir emir olduğu anlaşılmaktadır.
Ahzâb Sûresi 59. Âyet: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle! (Herhangi bir ihtiyaç için dışarı çıkarken) dış elbiselerini giysinler. Bu (elbise) onların tanınmaları ve incitilmemeleri için en uygun olanıdır. Allah çok bağışlayandır; çok merhamet edendir.”
Bu âyetin iniş sebebi hakkında kaynaklarda şu bilgiler aktarılmaktadır: Medine’de bazı münafıklar, görüntüsü ve elbisesi kötü bir kadına rastladıklarında, onun hür mü yoksa cariye mi olduğunu ayırt edemezlerdi. Dolayısıyla bu kadını cariye zannederek ona sarkıntılıkta bulunurlar ve böylelikle mü’min kadınlara eziyet verirlerdi. Âyet bunun üzerine indirilmiştir. Medine’de evler hem küçük hem de dardı ve içinde tuvalet yoktu. Kadınlar da tuvalet ihtiyacı için dışarı çıkarlar ve bu ihtiyaçlarını kırda giderirlerdi. Bazı fâsıklar bu kadınları takip ederler; üzerinde cilbâb/dış elbisesi olan kadınların hür olduklarını bildiklerinden kendilerine ilişmezler; fakat cilbâb olmayanların cariye oldukları gerekçesiyle onlara sarkıntılık eder ve böylece eziyet verirlerdi. İşte âyet bu gibi davranışlar üzerine indirilmiştir.
Bu âyet, vahyin indirildiği dönemde kadınların toplumsal hayatın bir parçası olduklarının ve dış ortamlarda bulunabildiklerinin en önemli delillerindendir. Yüce Allah kadının toplumda saygın bir şekilde nasıl bulunması gerektiğinin sınırlarını belirleyerek temiz bir toplumun nasıl inşa edileceğini göstermektedir.
Tesettüre Bürünmenin Amaçları 1-Takvâ elbisesine bürünmek (el-A‘râf 7/26). 2-Edep yerlerini gizlemek (el-A‘râf 7/26). 3- Süslenmek (el-A‘râf 7/26). 4-Şeytan ve taraftarlarının saldırılarına karşı tedbirli olmak (el-A‘râf 7/27). 5- Gözleri harama bakmaktan sakındırmak (en-Nûr 24/30-31). 6-Namus ve iffeti korumak (en-Nûr 24/30-31, 60). 7-Zîneti teşhir etmemek (en-Nûr 24/31, 60). 8-Yüce Allah’a yönelmek (en-Nûr 24/31). 9-Tertemiz arınmak (el-Ahzâb 33/33). 10-Yüce Allah’ı n emrine itaat etmek (el-Ahzâb 33/59). 11- Tanınmak ve sözlü ya da fiili tacize uğratılmamak (el-Ahzâb 33/59). 12-Güzel görünmek (el-A‘râf 7/31). |
Böylece Kuran’da tesettürle ilgili ayetlerden bizlere aktarılmaya çalışılan İslâmî öğretide toplum hayatının huzurunu sağlama, dinî-ahlâkî değerleri koruma ve muhtemel bazı olumsuzlukları önleme amacıyla erkek için de kadın için de çizilmiş sınırların varlığıdır. Örtünme ise bu sınırların korunması amacıyla alınmış tedbirlerden biridir. Kadınlarla ilgili bazı hükümlerin ve sınırlandırmaların gerekçesi olarak çoğu kaynakta fitne endişesi konusu gündeme getirilir. Dinî literatürde fitne, Türkçe’deki yaygın anlamından farklı olarak insanların hayatın tabii akışı içinde karşı karşıya kalabilecekleri, sabır ve metanetle aşmaları gereken her türlü sıkıntı, imtihan, zor durum; imkân veya mahrumiyeti ifade eden anlamı hayli geniş bir kavramdır. Burada dillendirilen fitne endişesi ise dinin temel ahlak kurallarınca hoş görülmeyen bir durumun ortaya çıkması, böyle bir durumun muhtemel olmasıyla alâkalıdır. Bu bağlamda gerçekleşmesinden endişe edilen fitne zinadır. Zina yasak olunca yasaklanan bu sonuca götürebilecek yolların kapatılması da bu yasağın tamamlayıcı parçası haline gelmektedir. Böylelikle İslâmî öğretide her iki cins açısından da örtünme, hem İslâm’ın temel yasaklarından olan zinaya götürmesi muhtemel bütün yolların kapatılması, hem de kişilerin rahatsız edici bakış ve algıdan korunarak toplumda huzurlu bir sosyal ilişkiler düzeninin kurulması hedeflenmiştir. Örtünmenin salt cinselliğe, kadının baştan çıkarıcı bir fitne sebebi olarak görüldüğüne ve oradan kadın bedeninin nesneleştirilmesi ve denetlenmesine indirgenmesi doğru bir bakış açısı değildir. Çünkü Kur’an’da kadın için örtünme hükmünü getiren âyetin öncesinde erkeklere yönelik gözlerini kısma ve avret yerlerini örtme buyruğu yer almaktadır, yani kadınların örtünmesinden önce erkekler gözlerini kısmaları ve namuslarını korumaları emrine muhatap kılınmıştır. Bu sebeple örtünme hükmünün tek yanlı olduğunu ve kadını erkeğe karşı koruma amacı güttüğünü veya erkeğe kadını denetleme yetkisi verdiğini öne sürmek doğru değildir; örtünme hükmünün gerisinde toplumu ve aileyi ayakta tutacak ahlâkî bir ilke ve amaç vardır.
Tesettür’ün şekli ve rengi yoktur fakat sınırları Allah(c.c) tarafından net çizgilerle belirlenmiştir. Biz inananların bu sınırlara riayet etmesi ise imanlarımızın göstergesidir.
Âyetler ve hadislerden yola çıkarak âlimler örtünmede dikkat edilmesi gereken hususları maddelendirerek açıklamışlardır. Biz de kısaca Muhammed Es-Sabuni’nin Revaiul Beyân Tefsirindeki açıklamasına bakalım:
- Örtü, bütün vücudu örtmelidir. Zira âyette kullanılan cilbâb bütün vücudu örten elbiseler için kullanılmaktadır. Yine âyette geçen “İdnâ” kelimesi, örtüyü baştan aşağıya doğru salıvermektir.
- Örtü, alttaki elbiseyi gösterecek kadar ince olmamalıdır. Zira hicaptan maksat gizlemektir, ince örtü alttaki elbisenin görünmesini önleyemez. Bakışlara da mani olamaz. Nitekim Hz. Ayşe, “Ebubekir Sıddık’ın kızı Esma, üzerinde ince bir elbise ile Hz. Peygamber’in yanına gelince Hz. Peygamber ondan yüzünü çevirdi.” ve şöyle buyurdu: “Ey Esma! Bir kadın buluğ çağına girince-yüzünü ve ellerini göstererek- bunlardan başka bir tarafının görünmesi doğru olmaz.” Elbisenin ince olmaması gerektiğini ifade Dihyetü’l-Kelbî’nin (ö. 50/670) anlattığına göre Hz. Peygamber’e Mısır’dan beyaz renkli ve ince olan kubâtî kumaşlar getirilmişti. Hz. Peygamber kendisine de bir parça verdi ve şöyle dedi: “Bunu ikiye böl, bir parçayı kendine gömlek yap, diğerini hanımına ver. Bununla kendine bürgü yapsın. Hanımına söyle, bunun altına bir astar koysun da bedenini açık etmesin!”
- Örtünün kendisi bir ziynet (aşırı süslü)olmamalıdır. Şayet dış elbise olarak kullanılan elbisenin kendisi ziynet sayılabilecek renk ve görünüşte olursa o tesettüre uygun olmayan bir elbisedir. Zira örtünmekten maksat, ziynetlerin yabancılar tarafından görülmesini önlemektir. Bu açıdan süslü, parlak ve cazip olan veya çok pahalı olan kumaşlardan yapılan elbiseleri giymek tesettür emrinin vermek istediği mesaja aykırıdır. Bu yönüyle tesettür sade ve temiz olmalı fitneye sebep olmamalıdır.
- Örtü, vücudun hatlarını belli edecek ve fitneye sebep olacak kadar dar olmamalı aksine geniş olmalıdır. Zira Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “İki sınıf insan vardır ki onlar cehennem ehlidirler. Sığırların kuyruğuna benzer sopalarla halkı dövenler ve vücut hatlarını tamamıyla belli edecek elbise giyen kadınlar ki bunlar bu elbiselerle erkeklerin kalplerini çelmek için gezerken kırıtarak yürürler. Saçlarını da deve hörgüçlerine benzetirler. Onlar cennete giremeyecekleri gibi çok uzaklardan duyulabilen cennet kokusunu bile duyamazlar.” (Müslim-Ebu Davud,Libas) Bu hadisin Arapça ifadesinde geçen “kâsiyâtün âriyât” terkibine, “Görünüşte giyinik fakat hakikatte çıplaktırlar.” anlamı verilmiştir. Zira giydikleri elbise öyle ince ve dar bir elbisedir ki ne avretlerini ne de vücutlarını örtmektedir.
- Örtüden güzel koku gelmemelidir. Çünkü güzel koku, erkekleri etki altında bırakmaktadır. Bu hususta Hz. Peygamber, “Harama bakan göz zina etmiştir. Güzel koku sürünerek erkeklerin arasına çıkan kadın da.” (Tirmizi,Edep) buyurmak sureti ile buna dikkat çekmiştir. Diğer bir rivayette de, “Bir kadın güzel koku sürünerek dışarıya çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanına giderse, zinaya adım atmış olur.” (Tirmizi,Edep) buyrulmuştur. Diğer bir hadiste “Kendisine buhur değen kadın sakın bizimle yatsı namazına katılmasın.” (Müslim,Salat) buyrulmuştur.
- Kadın ne erkek elbisesi giymeli, ne de giydiği elbise erkek elbisesine benzemelidir. Zira Ebû Hüreyre Hz. Peygamber’in, “kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lânet ettiğini” bildirmektedir. (Buhari-Ebu Davud, Libas) Yine Hz. Peygamber “Kadınlardan erkeklere benzeyenler, erkeklerden kadınlara benzeyenler bizden değildir.” (Buhari,Libas) demek sureti ile konunun önemini vurgulamaktadır.
Tesettür’ün Kur’an ve Sünnet ışında bizlere nasıl aktarıldığına ince detaylarla değinmekteki maksadımız dinimizi en doğru kaynaklardan öğrenmek ve tatbik etmektir. Doğru tatbik ederken Allah’u Teala’ya yaklaşmak niyeti ve istikametlerimizi fitri tutma gayesiyle yürüdüğümüz her yol aştığımız her yokuş ecir hanelerimize şahit olarak yazılacak ve bizleri din gününde ‘emin’ kılınan kullarından olma şerefine nail edecektir biiznillah. Duamız, temennimiz ve gayretimiz bundandır. Rabbim o yürekleri sarsan, gözleri dehşete düşüren günün şerrinden bizleri emin kılsın.
Hatice Sena Üstün
KAYNAKÇA
- Fatih Tok - Merve Müftüoğlu, “Nur Suresi 31. Ayetin Tesetür Bağlamında İncelenmesi”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 5/9 (Aralı k 2018).
- Büşra Özüdoğru, Farklı Nesillerde Tesetür Algısı (Yüksek Lisans Tezi, Necmetin Erbakan Üniversitesi, 2017).
- ÇETİN, Metin, (2021), “Kur’an’a Göre Örtünme”, Ağrı İslami İlimler Dergisi (AGİİD), Haziran 2021 (8), s.115-131.
- Tesettür. TDV İslâm Ansiklopedisi. (n.d.). Retrieved October 24, 2022, from https://islamansiklopedisi.org.tr/tesettur#1
- Kara, Mustafa. “Kur’ân- Kerîm’in Tesettüre Bakışı [The Qur’an’s View on the Veiling]”. Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi – Şırnak University Journal of Divinity Faculty 10/23 (December 2019): 684-717. https://doi.org/10.35415/sirnakifd.603362