“Ben cinleri ve insanları sadece bana ibadet (kulluk) etsinler diye yarattım[1]” diyen Rabbimiz, bu ayet rehberliğinde, dünyadan cennete nasıl gidileceğinin de yolunu göstermiştir; O’na kulluk yaparak, ibadet ederek.. Ama bedeli cennet olan bu yol zannedildiği gibi kolay değildir. Engeli çok, yol arkadaşı az ve son nefesimize kadar bitmeyecek bir mücadele isteyen yoldur. İmam Gazali bu yolu anlatırken şu ifadeleri kullanır: “Kulluk hedefini anlayanlar çok azdır. Hedefi anlayanlar içinde ise bu yola baş koyanlar çok azdır. Yola baş koyanlar içinde ise engelleri aşarak sonuna kadar devam ettirenler çok azdır. İşte asıl kurtuluşa erenler onlardır.[2]” Yani Gazali’ye göre kurtuluşa ermek için azlardan olmalıyız. Azlardan olabilmek için de engelleri aşarak sonuna kadar ilerlemeliyiz.
Bunun için bizler de yazımızda İmam Gazali’nin Minhacu’l Abidin isimli kitabı üzerinden kulluk yolculuğumuzda karşılaşacağımız engellerin neler olduğuna ve onlara karşı yapabileceğimiz hazırlıklara değineceğiz. Gazali, aşılacak engelleri ‘yokuş’ olarak isimlendirir ve bunları yedi kısma ayırır.
- İlim Yokuşu
İbadet ilmin meyvesidir. Ağaç olmadan meyve olamayacağı gibi ilim olmadan da ibadet yapılamaz. Bunun için ilk geçit ilim yokuşudur. Gazali’nin ilimden kastı; insanın ibadet edeceği Rabbini tanıması, farz olan ibadetlerini yerine getirebilecek kadar asgari bir bilgiye sahip olması ve iç dünyasına ait ibadetlerin farkında olmasıdır. İhlas, tevekkül, rıza, sabır, tövbe vb. şeylerin de Kur’an’ımızın ve Rabbimizin bir emri olduğunu bilmek ve ibadet olarak kabul etmek Gazali’nin ilim tanımı içerisindedir. Çünkü bunlar gözetilmeden sadece organların yaptığı ibadet ahirette büyük bir hüsranın sebebi olacaktır.
- Tövbe Yokuşu
İlim geçitinden sonra aşılması gereken engel; tövbe yokuşudur. Ayağına kendisinden fazla yük bağlanan bir güvercin nasıl uçmak isteyince uçamaz ve zorlanırsa günah dolu bir kalpte Allah’a kulluk kıvamına gelemez, ibadet noktasında isteksiz davranır. O yüzden kalbin günahlardan temizlenmesi gerekir. Gazali’ye göre tövbe, kalbin işidir ve asıl tövbe sadece günahı bırakmak değil kalpte o günaha karşı herhangi bir meylin kalmamasıdır.
Tövbenin hazırlık sürecinde kişi her ne günahı olursa olsun onun ağırlığını burnuna konan bir sinek gibi değil üzerine çökmüş bir dağ gibi hissetmelidir. Günaha karşılık ahirette karşılaşacağı azabı ve bu azap karşısında kalacağı çaresizliği düşünmelidir.
- Engeller Yokuşu
Gazali engeller yokuşunda dört şeyden bahseder:
Müminin içinde doğduğu dünya ilk engelidir. Dünyanın içinde dünyadan bir kaçışta mümkün değildir. Cennete de buradan gideceğimiz için aslında dünyaya da muhtacızdır. Ama dünyanın arkasından koştuğumuzda ve asıl yurdumuzmuş gibi bir yanılgıya kapıldığımızda artık bu dünya engelimiz haline dönüşür.
Buna karşılık Gazali zühdü yani dünyadan sıyrılmayı, nimetlerini kullanmayı ama onlara köle olmamayı öğütler. Zühd, haram olmadığı halde ahirette işine yaramayacak mübahlar konusunda kişinin kendisine kısıtlama getirmesi demektir. Çünkü dünya nimetleri helal de olsa yüktür ve zühd, bu yükleri azaltmaktır.
İbadetlerin kabulünde ikinci engel insanlardır. İnsanlar ya mümini oyalayarak ibadet yapmasına engel olurlar ya da gıybet, riya gibi günahlara sebep olup yapılan ibadetlerin kabul olunmamasına neden olurlar. Bu yokuşu aşabilmek için Gazali uzlet yapmayı öğütler. Fakat uzletle tam olarak toplumdan soyutlanmayı kastetmez. İlim meclisleri, Allah için sevdiğimiz kardeşlerimizle bir araya gelmek uzlete aykırı değildir. Burada önemli olan bu meclislerin hakkını vermek yani gıybet, riya, gösteriş ve boş sözlerden uzak kalabilmektir. Kişi için uzleti kolaylaştıracak şeyler ise; vaktini ibadetlerle doldurmak, insanlardan beklentiyi kesmek ve onlarla beraber olmanın muhasebesini yapmaktır.
Üçüncü engel şeytandır. Gazali’ye göre tüm insanoğlunu saptırmak için söz vermiş şeytana karşı yapacağımız şey; onun da yaratıcısı olan Allah’a sığınmak ve şeytanın söylediklerinin tam tersini yapmaya çalışarak onunla mücadele etmektir. Ayrıca şeytana karşı alacağımız önlemler arasında onun tuzaklarını bilmek, kalbimize yolladığı çağrıları dikkate almayıp içimizde büyütmemek ve şeytana karşı sığınılacak tek varlık olan Allah’ı dil ve kalple sıkça anmakta vardır.
Gazali’ye göre şeytan insanı ibadetten uzak tutmak için şunları yapar. İlk olarak “ibadeti yapma” der. Mümin buna uymazsa “sonra yaparsın” diye ertelettirmeye çalışır. Kişi ertelemezse bu sefer acele ettirir. Aceleye de düşmezse riyakarlık yolunu açar. Bunda da başarılı olamazsa amelini beğenmesini ister. Kişi ucba da düşmezse son olarak zaten şaki ya da mümin olacağının belirlendiğini dolayısıyla ibadet etmesinin bir şeyi değiştirmeyeceğine inandırmaya çalışır. Yani şeytan sadece kötülük yapmamız için uğraşmaz, iyilikten alıkoymakta onun için önemlidir.
Engeller yokuşunun en sonuncusu insanın içindeki engeli nefstir. Herkeste olan, sökülüp atılması mümkün olmayan nefsi terbiye edebilmenin ilk yolu takva ile murakabe yapmaktır. Takva; nefsin isteklerini dizginlemek demektir. Takvalı olmayı bazı insanların yapabileceği bir şey olarak kabul edersek nefisle mücadeledeki en önemli silahımızı kaybetmiş oluruz. Peki nasıl takvalı olunur, nefsin isteklerine nasıl gem vurulur sorusuna Gazali, günahların asıl menfez yerleri olan ve nefsi besleyen beş organı koruyarak diye yanıt verir. Yani gözü, kulağı, dili, mideyi ve kalbi kontrol altına almak nefsi terbiyeye götürür. Çünkü organlar cennet nimetlerini tatmak için vardır o yüzden oraya hazır hâle getirilmelidir.
Gazali kalbin takvasına engel olan dört tehlikeden bahseder. Bunlar; tul’u emel, acelecilik, haset ve kibirdir. Dünyalık için sonu gelmeyen bir hırsla çaba göstermek olan tul’u emelin çaresi ölümün ansızın geleceğini hatırlamaktır. Aceleciliğin çaresi teenni ile yani bir konuya girmeden ve girdikten sonra enine boyuna düşünerek, hakkını vererek hareket etmektir. Haset duygusunun çaresi tevazu ve nasihat sahibi biri olmaktır. Kibrin çaresi ise geldiğin ve gideceğin yeri hatırlamaktır.
4.Afetler Yokuşu
Gazali afetler yokuşunda dört şeyden bahseder:
İnsanın ilk karşılaştığı afet rızık arayışıdır. Rızık endişesini kalpten atmak önemlidir çünkü ibadet ona ayrılmış bir yürek ister. Bunun çaresi de tevekküldür. Tevekküllü bir kalbe sahip olabilmek için dünya ve ahiretin Allah’ın mülkü ve tüm mahlukatın ona ait olduğunu, rızık ve sebeplerinin O’nun elinde olduğunu ve Allah’ın dilediğini yapabileceğini tefekkür edebiliriz.
Amelleri riske sokan afetlerin ikincisi tehlikeli düşünceler/şeytanın fikir saldırılarıdır. Çaresi tefviz yani işi Allah’a havale etmektir. En iyi olanı ancak her şeyi bilen seçer. Özellikle sonucu kesin olmayan konularda bunu yapmak önemlidir. Tefviz, mümini, işini Allah’a ısmarlamaya, işlerle ilgili kesin hüküm vermekten kaçınmaya ve ancak hayır ve iyilik şartıyla onları istemeye sevk eder.
Üçüncü afet kaderin karşımıza çıkaracağı bilmediğimiz olaylardır. Çaresi rıza göstermektir. Allah ne yaptıysa/yapmadıysa, ne verdiyse/vermediyse ona razı olmaktır. Kim razı olursa rahatlar, kalbi sakinleşir.
Dördüncü afet dünyadaki sıkıntılar ve musibetlerdir. Çaresi sabırdır. Sıkıntılar dünyaya aittir ve onlara karşı gösterdiğimiz sabrın karşılığı ahirette hesapsızca alınacaktır. Sabır dört şeyde gösterilir; ibadetleri yapmakta, günaha düşmemekte, mübahlara dalmamakta ve kaderin önüne getirdiği sıkıntı ve musibetlere sabretmekte sabır gereklidir.
- Gizli Tuzaklar Yokuşu
Gizli tehlikeler; ihlassızlık, riya ve ucubtur. İbadetler ihlassız kabul olmaz. İhlasın usulü de o işi yaparken gayenin Allah olmasıdır.
Riya tuzağına karşı Gazali günahın gizlendiği gibi ibadetinde gizlenmesi gerektiğini söyler ve şu soruların tefekkürünü tavsiye eder. Kul kim, Allah kim ve kim kime muhtaçtır? İnsanlar övse ne olur, Allah razı olsa ne olur? Kazanacağın büyük şeyi bırakıp küçük şeye razı olmak ister misin?
Kişinin elde ettiği başarıyı kendinden bilmesi olan ucubun çaresi Rabbine minnet duymak ve “bu Rabbimin lütfu.” diyerek dile getirmektir. Riya ve ucub amellere çok ince bir şekilde sızar. Bunu, dinini iyi bilen, basiretli ve kalbi uyanık kimselerde başkası fark edemez.
- Hamd ve Şükür Yokuşu
Buraya kadar olan engelleri aşarak ibadetini yerine getirmiş müminin önündeki son geçit yaptığı ibadet için hamd ve şükretmektir. Hamd, dille yapılırken şükür eylemsel bir şeydir ve tavırla gösterilir. Sadece verdiği nimetlere değil koruyup başımıza gelmeyen her şeyde büyük bir nimettir. Şükrüne kavuşmuş nimet devam ettirilir, arttırılır ve kalıcı hâle getirilir. Sabrın mı yoksa şükrün mü daha faziletli olduğuyla ilgili Gazali ikisinin beraber olduğunu söyler çünkü ona göre bir kimse şükrediyorsa aslında gerçekten sabrediyordur ve sabrediyorsa aslında gerçekten de şükrediyordur.
Buraya kadar konuştuğumuz yolu ve engelleri kimisi elli senede, kimisi on senede bazısı da Allah’ın yardımıyla bir günde aşar. Bu yol Allah’ın kolaylaştırdığı kişiler için çok kolaydır. Kula düşen gerekirse dünya hayatı boyunca engellerle mücadele etmektir Allah’a düşen ise hidayet vermektir.
Yazıyı kitabın sonundaki Gazali’nin duasıyla bitirmek istiyorum: “Ey Kardeşlerim! Allah’tan isteğimiz kendi rızası için öğrendiğimiz bu şeylerle amel edebilmemiz ve öğrendiklerimizin aleyhimize davacı olmamasıdır. Amellerimiz O’na yöneldiği zaman onları iyi amellerle tartmasını dileriz. Çünkü O, kerimlerin en kerimidir.[3]”
[1] Zariyat, 56
[2] Gazali, Abidler Yolu (2023) s.15
[3] Gazali, Abidler Yolu, s.342