03 Aralık 2024 Salı
Dosya

Hayat Yolculuğunda Hedefi Bulmak

Genç Öncüler Dergisinin Eylül sayısında Osman Zinnur Aksu, Hayat Yolculuğunda Hedefi Bulmak yazısını kaleme aldı

Hayat Yolculuğunda Hedefi Bulmak

İslam, gidiş ve yol üzerinde olmakla bütünleşik bir kurallar dizinini hayata uygulayan bir dindir. İslamiyet’in doğuşundan bugüne gerek hicret kavramı, gerekse günahların terk edilip Müslümanca yaşamak üzere bir sistematik kurma arzusu dinin temellerinden olmuştur. Kur’an-ı Kerim’de yol üzerinde olmak üzerine pek çok ayet bulunmaktadır.

Kur’an’ın anahtarı olarak nitelendirilen ve istisnasız her namazda okuduğumuz Fatiha suresinde, Müslümanların ağzından “Bizi ‘doğru yol’ (sırat-ı mustakim)a ilet.” İfadesi geçer. Bu ifade, tabiatı itibarıyla bizi doğruya ilet, bizi doğruluğa ilet gibi temennilerden ayrılmaktadır. Zira İslam, Müslümanlardan sürekli bir tetikte olma hali talep eden, kendisini bir yol üzerinde görme mecburiyetini takipçilerine buyuran bir dindir. Abdullah b. Mesud’un anlattığı bir rivayete göre; Resulallah (sav) günün birinde yere düz bir çizgi çizdi ve etrafındaki sahabelere şöyle dedi; “İşte bu Allah’ın dosdoğru yoludur.” Bu düz çizginin sağına ve soluna başka çizgiler çizdi ve “Bunlar da diğer yollardır ki o yolların hepsinin başında birer şeytan bulunmakta ve kişileri kendi yollarına çağırmakta” demiştir. Sırat-ı mustakim üzerine yaşamak Allah’ın çizdiği, peygamberlerinin yürüdüğü yol üzerinde yürümektir. İslam’ın ön gördüğü hayat tarzı da budur. Böylesi bir anlayış, “Ben oldum” mantığını varoluşsal olarak reddetmektedir. Zira yol üzerinde olmayan, durağan olan için doğru yol üzerindesin, denmesi mantığa aykırıdır.

Hayat da yürünen yollardan ibaret bir maraton gibidir. İnsan acziyeti itibariyle hayatı durdurma kapasitesine sahip değildir. Günlerce hiçbir şey yapmasa, akıp giden zamanı durdurmaya gücü yetmez. Kendisi hareket etmese, Dünya’nın, Güneş’in ve Ay’ın, gezegenlerin devinimini ne erteleyebilir ne de durdurabilir. Dolayısıyla herhangi bir yol üzerinde olmayan insan, ancak ve ancak hadiste bahsedilen şeytanların onları ilettiği yollarda savrulan yaprak taneleri gibidir. Peki, bu doğru yol analojisi nasıl daha iyi anlaşılabilir?

Hayatı bir yola benzetmek, bu yolun sonunda ulaşılacak yer ve yolda yapılacaklar anlamında bir rehber sağlayabilir. Diyelim ki bir yolculuğa çıkıyoruz. İlk yapacağımız şey, bir varış noktası seçmektir. Dünyanın herhangi bir yerine gidebilseydiniz, nereye giderdiniz? Sizi heyecanlandıran, gerçekten olmayı dört gözle bekleyeceğiniz bir yer seçin. Bu gezi; güzel bir adada yaz tatili, tarih kokusunu burnunuza derin derin çekebileceğiniz antik kalıntılar, çok özlenen bir dostunuza ziyaret, canınızın istediği her şey olabilir. Şimdi, görselleştirin! Bu yolculuk için uçak yok. Sonunda gelmesi birkaç hafta alacak, belki daha da uzun sürecek. Gerçek bir yolculuk olacak. Bir gezgin olmanın nasıl bir şey olduğunu hayal edin ve seyahat etmenin hayatımızı mümkün olan en iyi şekilde yaşamaya nasıl bir benzetme olabileceğini düşünün.

Seyahat ederken, minimum olanı almak en iyisidir. Hayatta da aşırı miktarda mal varlığı, maddi şeyler ve hatta borç veya duygusal yükler gibi diğer taşınacaklar ile kendimizi ağırlaştırmamalıyız. Tüm bu yükler, bizim bu yolculukta daha hızlı ve rahat ilerlememizi engelleyecekler ve yolculuğumuzda bizi bekleyen deneyimler yoluyla daha iyi gelişebilmemiz fırsatını bizden uzaklaştıracaklar. Gereksiz fazlalıklardan kurtulmak, kendinizi daha hafif hissetmenize ve yolculuğu daha tatmin edici hale getirmenize yardımcı olacaktır.

Peki bu yolculuk için size ne gerekecek? Muhtemelen para, yiyecek, ilk yardım malzemesi gibi hayati ihtiyaçları sağlamanız gerekecektir. Konu hayat yolculuğuna gelince, bu hayati ihtiyaçların nasıl sağlanacağını Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor:

“Hac (ayları), bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca başlarsa, artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının.” (Bakara Suresi 197. Ayet)

            Takvalı olmak hali, kendimizi kötülüğe kaymaktan koruduğumuz bir farkındalık ve bilinçli olma halidir. Bu önemli kaynak hiçbir dükkândan satın alınamaz. Takvayı edinmenin tek yolu da yine Kur’an’da buyuruluyor:

“Hidayeti bulmuş olanlara gelince; (Allah,) hidayetlerini artırmış ve takvalarını vermiştir.” (Muhammed Suresi 17. Ayet)

Elbette güvenilir bir rehber, bir pusula olmadan böylesi bir yolculuğa çıkmak delilik olacaktır. Neyse ki hayat yolculuğunda rehberimiz, Allah (c.c.) bizlere bütün GPS cihazlarından daha yararlı ve faydalı bir yön bulucu bahşetmiştir. Bu rehber, Kur’an-ı Kerimdir. Kur’an, hedefi ve rotayı belirler. Duyarlıdır ve yol boyunca karşılaşılan engeller için çözümler sunar. Ruhu yatıştırıp rahatlatırken kaçınılması gereken tuzaklara karşı uyarır. Bu, sizi destekleyen ve sizi daha iyisini yapmaya zorlayan bir yoldaş gibidir.

Yolculuk boyunca insan fıtratı gereği yorulacak, evini özleyecek, bırakmak isteyecektir. Ancak bu yoldan geri dönüş veya dinlenme söz konusu değildir. Hadis’te söylenen “Kıyamet koptuğunu görseniz elinizdeki fidanı dikmekten vazgeçmeyin.” İfadesi genellikle çevre bilinciyle ilgili söylenen bir ifade olmuştur. Ancak aynı cümlenin, bir işi yarım bırakmamak üzerine de çok önemli bir mesaj verdiği muhakkaktır. Dünyadaki yaşamın son anında bile pes etmeyeceksek, şimdi vazgeçmek için ne bahanemiz olabilir ki? Hedefimize ulaşma kararlılığımız (Yaratıcımızla birlikte olmak ve O'nu bizden memnun ve kendimizi O'ndan memnun bulmak) bu kararlılık bizi her şeye rağmen seyahat ediyormuş gibi hayatımız boyunca ilerlemeye itmelidir.

Önemli olan, bu yolculuğun başının ve sonunun bilincinde olma halidir. Bu gidiş nereye? Sorusunun cevabını gönül rahatlığıyla verebildiğimiz ölçüde ancak ve ancak doğru bir yolda olma iddiasını taşıyabileceğimiz unutulmamalıdır.