Ben Gazze’den Filistinli bir anneyim. Size İsrail sebebiyle yerle bir edilmiş Han Yunus şehrinde günlük hayatımızdan ve karşılaştığımız zorluklardan bahsetmek istiyorum. Evrendeki kimsenin tasavvur edemeyeceği ve katlanamayacağı kadar zor şartlar altında yaşam lokmamızı aradığımız hayatımızdan bahsetmek istiyorum.
Ben, yaşları birbirinden farklı en küçüğü 2 yaşında olan 6 çocuk annesiyim. Sabahları erken uyanırım ve çocuklarımla ahşap, odun, kâğıt toplayabilmek için görev dağılımı yaparım ki ateşi yakıp elimizde olanlardan yiyecek bir şeyler pişirebilelim.
Küçük çocuklarımın oldukça uzak bölgelerdeki yıkılmış ev ve sokaklardan getirdikleri kâğıt ve ahşaplarla ateşi yakıyoruz ve biraz ekmek pişiriyoruz. Sabah hazırladığımız bu küçük öğünden sonra çocuklarımın bir diğer tehlikeli yolculuk zamanı geliyor; gündelik işlerimiz için kullandığımız tuzlu su arayışı.
Çocuklarımın altısının da bünyesi zayıf, altısı da kilo kaybetmiş zayıf çocuklar. Büyük su bidonlarını uzun mesafeler boyunca sırtlarında taşıyorlar veya yerde sürüyerek getirmeye çalışıyorlar. Sokaklar ise, kanalizasyon suları, enkazlar, cam parçaları, demir parçaları ile dolu. Çocukların ise ayakları çıplak çünkü burada, Gazze’de bir çift ayakkabı bile yok.
Çocuklarımın uzak mesafelerden taşıdıkları bu bidonlar yollarda deliniyor ve sular dökülüyor. Bu sebeple sürekli geriye dönüp bir daha bidonları doldurmaları gerekiyor ki sular çadırımıza ulaşabilsin.
Sular çadıra ulaştığı zaman, bu az ve hiç de sağlıklı olmayan, mikroplarla dolu olan ve oldukça tuzlu olan suları bulaşık yıkamada, çamaşır yıkamada kullanıyoruz. Tabii ki temizlik ürünleri bulunmuyor biz de bulaşıklar için kum kullanıyoruz. Çamaşırlar için ise bazen diş macunu ve kum kullanıyoruz ya da ne olursa.
Elimizdeki sular bize birkaç saat bile yetmiyor, suları doldurduğumuz bidonlar küçük. Bu sebeple oğullarım, gün içerisinde birçok defa su doldurmaya çıkmak zorunda kalıyorlar. Bu, gün içerisinde yaklaşık 8 defa gidip gelmeleri demek oluyor.
Bana çocuklarımı soruyorsunuz, bünyeleri çok zayıfladı, besin yetersizliğinden etkileniyorlar. Elimizde bulunan gıdalar temel besinler bakımından noksan. Yeterli protein, yağ, kalsiyum, vitamin içermiyorlar. Çoğu konserve şeklinde ve sadece bezelye, bakla, makarna, ve mercimek gibi ürünler bulunuyor.
Çocuklarım devamlı bir baş dönmesinden, karın ağrısından, ülserden şikayet ediyorlar. Bedenleri de yaralarla dolu durumda. Şehrimizin her yerine saçılmış olan kanalizasyon suları sağlıklarını çok kötü etkiliyor. Kanalizasyon sularının kanallarını işgalci İsrail birlikleri tamamıyla yerle bir etti. Her yere saçılmış olan bu pis suların etrafına oldukça tehlikeli haşeratlar üşüşüyor. Sadede böcekler değil, fareler, sürüngenler gibi çocuklar ve halk için oldukça sağlıksız canlılar toplanmakta. Geceleri uçan böcekler, sürüngenler, ve havanın aşırı derecede sıcak olması sebebiyle uyuyamıyoruz. 7 Ekim’den beri herhangi bir aydınlatma, ışık, elektrik de bulunmamakta ve çocuklarım, sürekli kaşıntı ve terleme sebebiyle uyuyamamakta.
Gazze halkının çektiği zorluklar bu anlattıklarımdır. Hiç kimse bu yaşadıklarımızı yaşamaya ne katlanabilir ne de bunları gerçekten yaşadığımıza inanabilir. Ben, bir ev hanımı olarak çocuklarımın sinir krizleri ve sürekli hiddetlenmeleri ile başa çıkmaya çalışıyorum. Çocuklarım gündelik hayatlarında sadece sürekli bombardıman korkusu hissediyorlar ve bununla yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Okul, eğitim ya da onları rahatlatabilecek hiçbir şeyleri yok. Bombardıman esnasında duyulan aşırı yüksek ses sebebiyle çok korkuyorlar. Sürekli bir yorgunluk hissediyorlar ki bu tür bir yorgunluğu dünyadaki hiçbir çocuğun kaldırabilmesi mümkün değil.
Şimdi, oğlum İzzeddin size gün içerisinde şahit olduklarını birinci ağızdan aktaracak. Buyur oğlum;
Selamün aleyküm. Benim de günüm erken kalkıp enkaz, moloz, kanalizasyon suları ile dolu olan sokaklarda yakabilmek için odun, ahşap, kâğıt aramakla başlıyor. Ayaklarım ise çıplak olduğu için eve döndüğümde kanlar içerisinde oluyor. Bütün bunlar herhangi bir şeyle kahvaltıyı edebilmek için oluyor, herhangi bir şeyle kendimizi idare etmeye çalışıyoruz. Kahvaltıdan sonra tekrardan su aramak için yola çıkıyorum. Su bidonlarını iple sırtımda taşıyorum ve döndüğümde ise sırtım yara içerisinde oluyor. Sadece bu tuzlu suları doldurabilmek için günde yaklaşık 8 defa gidip geliyorum. Tatlı su geldiğinde ise, herkes ona hücum ettiği için sorunlar ve kavgalar ortaya çıkıyor, o zaman nasıl bir dünyada yaşadığıma hayret ediyorum, aklım almıyor.
Benim canım güzel bir şey yemek istiyor, canım tatlı su içmek istiyor, canım meyve yemek istiyor, canım okula gitmek istiyor, canım doğru bir eğitim almak istiyor, canım bir terliğe sahip olabilmek istiyor. Bunların tamamı bizim hak ettiğimiz şeyler.
Vesselam.
Çeviri; Maria Akraa