21 Kasım 2024 Perşembe

Fazıl Cem Haziran Sayısında: "Saye, Gölge Demektir"

Kelimeler, havsalamızın sınırlarını belirler. Belli bir zaman sonra da kelimeler huyumuz olur. Günlük hayatımızda kullandığımız kelimeleri el verip de bir kâğıda yazacak kadar düşünme imkânımız olsa havsalamızın sınırlarını ve huylarımızın çeşidini de görme imkânımız olacaktır.

SAYE, GÖLGE DEMEKTİR

Fazıl Cem

Kelimeler, havsalamızın sınırlarını belirler. Belli bir zaman sonra da kelimeler huyumuz olur. Günlük hayatımızda kullandığımız kelimeleri el verip de bir kâğıda yazacak kadar düşünme imkânımız olsa havsalamızın sınırlarını ve huylarımızın çeşidini de görme imkânımız olacaktır. Fakat hızlı zamanlardayız. Düşünmeye pek vaktimiz yok. Hele konuşurken düşünmeye hiç vaktimiz yok. Bugün neredeyse simgelerle anlaşır hale geldik. Yazı dilindeki simgeleri kullanarak iletişim kuruyoruz. Sözlü iletişimimizde ise jestlerimiz kelimelerin yerini alıyor. Nihayetinde simgeler de jestler de halimizi izhar etmeye yaramıyor. Tabiidir ki meselenin halli için kelimeleri kullanmayı teklif etmiyoruz. Biliyoruz ki havsalasının sınırları gökkuşağının iki ucu kadar geniş, büyükler bile kelimelerin bazı zamanlarda yetmediğini ifade etmişlerdir. Bir şeyi azıcık dahi anlaşılabilir kılmak maksadıyla kelimelere başvurmuşlardır. Nitekim yine büyüklerimizden öğrendiğimiz kadim bir söz imdadımıza yetişiverir: “Lafın tamamı arif olana söylenmez.”

Kelimelerin ehemmiyetinden daha uzun da bahsedebiliriz ve etmeliyiz de. Ama şimdi üzerinde durmamız gereken mühim bir kelime var ki günlük hayatımızda üzerine pek düşünmeden kullanıyoruz. “Saye”dir, o kelime. Başlıkta da tanımını verdiğimiz gibi gölge demektir. Günlük kullanımda ise hiçbir bitki veya nesneyle birlikte kullanmadığımız bir kelimedir, saye. Sayenin hemen yanı başında genellikle bir insan veya insanî bir fiil bulunmaktadır.

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin Marifetname’sinde türler arasındaki yakınlıklardan bahsedilir. İnsan ile bitki arasında bulunan tür ise hurmadır, denilmiştir. Hurmanın insana benzeyen birçok özelliği olmakla beraber zikredeceğimiz özelliği konumuzu vuzûha kavuşturacaktır. Döllenmesi de insana benzeyen hurma, zamanı geldiğinde yeni bir filiz doğurur. Filiz, anne hurmanın gövdesinden alınır ve anne hurmanın gölgesine dikilir. Anne hurmanın gölgesine dikilmeyen yavru hurma büyümez. Anne hurmanın gölgesinde büyüyüp serpilen yavru hurma olgunluğa eriştikten sonra başka bir yere dikilebilir. Aynı bizim hayat serüvenimiz gibi.

Doğar doğmaz annemizin “saye”sinde buluruz kendimizi. O gölge olmadı mı, hayat boyu eksikliğini hisseder ve eksik büyürüz. Annemizin, ailemizin yanında belli bir yaşa kadar ömür geçirdikten sonra çeşitli sebeplerle gurbete çıkar ve uzaklarda kök salarız, salabiliriz.

Gölgenin izah etmeye çalıştığımız ciddi bir mecaz derinliği vardır. Fakat mecazî derinliğe vurgu yaparken altını sürekli çizdiğimiz kelime, gölge değil sayedir. Annemiz, ailemiz sayesinde büyürüz dediğimizde saye kelimesi bize gölge anlamından çok yardım anlamı olarak gözükür. Saye, büyüğün küçüğe bir yardımıdır. Saye, serinliktir. Serinlik, selamettir. Hz. İbrahim ateşe atıldığında ateşe verilen emrin meallerinden biridir, serinlik. Ne sıcak ne de soğuk… Dünyanın, bir mümin için, cehennem olan sıcaklığına saye lazımdır. İlk saye, aile olur böylece. Sonra da başka sayelerde serinlik içerisinde yaşarız.

Saye, derinliğine inildikçe himaye anlamında da kullandığımız bir kelimedir. Himayesiz büyünmez, sayesiz büyünemeyeceği gibi. İşte, burada dikkat etmemiz gereken kimin sayesinde büyüdüğümüz olmalıdır. Ben hiçbir gölgenin altına girmem demek, kısa bir zaman sonra kuruyup gideceğim demektir. Günümüzün problemli tavırlarının bir sebebi de sayesizliktir. Başına “kişisel” kelimesi getirilerek kullanılan ne kadar kavram varsa bu yüzden problemlidir bir yerde. Kişisel aklın putlaştırılması bütün insanlığın zihnini güneşe bir mızrak boyu yaklaştırmaktadır. Özellikle neslimize zerk edilmek istenen “özgürlük, özgür düşünce, özgür irade” vb. kavramlar neslimizin zihnini ve kalbini güneşe atılmış bir buz kütlesi gibi eritmektedir.

İnsan sayesiz büyüyemez demekle beraber sayenin kötü biçimleri olduğunu da söyleyelim. Nitekim halden anlayan, hal dili bilen, hal kelimeleriyle konuşan insanımız ceviz gölgesinde uyumanın münasip olmadığını ifade eder. Gerçekten de cevizin gölgesi insanın üstüne karabasan gibi gelir ve o gölgenin altında pek bir şey bitmez. Şeytanın içini doldurduğu ceviz kadar beyinleriyle neslimize özgürlük borazanını çaldıranların sayesinde de hayra seyr ü sülük eden bir nesil olmayacaktır. Tez elden saye değiştirmek gerekir. Ağaçlardan söze devam ederken söğüt gölgesine de uğramış olalım. Malum olduğu üzere ağrı kesici ilaçların hammaddelerinden biridir söğüt. Altında uyuyanın ağrıları geçer diye de meşhurdur. Tabi, söğüt gölgesi diye tabir edilen bir boş alan var ki bu manadaki alanlara uğramamak efdal olacaktır.

Tekrar tefekkür edelim. Bugün kimin sayesinde güzel şeyler yaşadık? Kimin çehresi bizim sayemizde tebessümle doldu? Biz, hangi sayenin altında yaşıyoruz? Tek bir kelimenin bazen üslubumuzu ve nihayetinde de huyumuzu değiştirebileceğini ifade etmek asıl maksadımız. Hepimizin inanan insanlar olarak istediği şey, güneşin bir mızrak boyu yaklaştığı o dehşetli günde Efendimizin (sav) Liva’ül Hamd sancağı “saye”sinde bulunmak değil mi?