2024 yılı, İslam dünyası için hem umut verici hem de düşündürücü gelişmelerle dolu bir süreç oldu. Bu yıl yaşanan olaylar, coğrafyamızın karmaşık yapısını ve Müslümanların farklı coğrafyalarda yaşadığı mücadeleleri bir kez daha gözler önüne serdi. Tarihin sayfalarına not düşmek ve bu olayların derinlemesine analizini yapmak amacıyla kaleme aldığımız bu yazıda, 2024'ün İslam dünyası için ne anlama geldiğini birlikte inceleyeceğiz. Yaşanan gelişmelerin, İslam ümmetinin geleceği üzerindeki etkilerini ve çıkarabileceğimiz dersleri mercek altına alacak bu yazımızla, okuyucularımıza farklı bir bakış açısı sunmayı hedefliyoruz.
Yıla Müslümanlar için beklenmeyen üzücü bir haber alarak başladık. 31 Ocak günü, bizlerin Diyarbakırlı Ramazan Hoca olarak tanıdığı Ramazan Pişkin; Fatih’teki iş yerinde bıçaklanarak öldürüldü. Diyarbakırlı Ramazan Hoca, vefatından günler evvel yaptığı tiktok yayınında "Benim üzerimde yoğun bir kampanya var maalesef. İsmi önemli değil. Cahil insanlarla, kendini bilmez, edepten, terbiyeden, ahlaktan yoksun insanlarla benim hiçbir ilişkim olamaz. Ne dünyada ne ahirette. Ben 'Tüm tarikatlar sapıktır.' dememişim. Hurafeler var maalesef rant kapılarına dönmüş. Mutlak manada hepsi değil. Genel anlamda sıkıntıdırlar, uyutma politikası var... Ben topyekûn hepsi sapıktır demiyorum. Tek tük bazı iyi hoca ve şeyhlerimiz var. Ama genel olarak tarikatta şu an bidat ve hurafeler doludur. Tasavvuf ve tarikat bir yorumdur, sizi bağlar. İslam’ın, Kuran'ın bir parçası değildir. Mezhep gibi bir yorumdur, sizi bağlar, kusura bakmayın. Biz topyekûn alıp topyekûn atmıyoruz. Kimseye bir küfür ve hakaretimiz de olmamıştır. Kimseden bir korkumuz da yoktur. Ben bu yola yüce Allah'la geldim. Yüce Allah'la bitiririm. Hiç kimseden korkum yok. Maalesef benim dükkanıma da kendini bilmez bazı insanlar geliyor. Cahiller, Allah onları hidayet etsin. Geliyorlar burada ortalığı karıştırıyorlar. Biz de diyoruz arkadaşlar bu konuyu kapatalım lütfen... Geliyorlar maalesef bizi burada rahatsız ediyorlar. Provokatörlük yapıyorlar. Biz diyoruz dağılalım. Onlar diyor 'Ramazan Hoca bizi buradan kovmuş.' Allah'tan korkun ya. Bunların hesabını nasıl vereceksiniz kıyamet gününde. İki elim yakanıza yapışacak. Kimseden korkumuz yok...." demişti. Tehdide uğradığını söyledikten günler sonra da kendi işlettiği çay ocağında namaz kılarken arkadan bıçaklanarak öldürüldü.
Mayıs ayında, İran’dan gelen bir haber Orta Doğu’da her an her şeyin olabileceğini bizlere yeniden hatırlattı. 19 Mayıs’ta İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Amir Abdullahiyan'ın da içinde bulunduğu helikopter İran kaynaklarına göre “kötü hava koşulları” nedeniyle düştü, kazada kurtulan olmadı. Elde herhangi bir veri, açıklama ya da üstlenme olmasa da İran’da gerçekleşen bu olay akıllara son dönemde iyice yükselen İsrail-İran gerilimini getirdi. İran’ın 13 Nisan gecesi İsrail’e düzenlediği askeri angajman kurallarını belirgin derecede yükselten hava saldırısının ABD'nin de baskısıyla İsrail tarafından benzer bir yükseltme ile yanıtlanmadığı görülmüştü. Bu olay eğer İsrail bağlantılı bir sabotajsa inkârı çok kolay olacak, yalnızca iki taraf bu olayın arka planından haberdar olacak ve belki de artan gerilim bir süreliğine düşürülebilecektir. Diğer bir senaryo da komplo teorisine yakın olsa da ülke içi bazı siyasi grupların işin içinde yer almasıdır. Oldukça eski bir helikopterle bozuk hava şartlarında dağlık bir bölgede uçuş kararı alınması bu tür söylentileri güçlendirici etki yapıyor. Yine de Hudaferin bölgesinin sembolik önemi, İranlı üst düzey siyasal iletişimci Seyyid Muhammed Merendi’nin olay sonrası Filistin direnişi temalı bir paylaşım yapması da olayın dış boyutlu olma ihtimalinin yabana atılamayacağını düşündürdü.
Ekim ayında, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah öldürüldü. Lübnan'ın büyük kısmını kontrol eden Hizbullah'ı 30 yıldır yöneten Hasan Nasrallah'ın cuma gecesi İsrail'in hava saldırılarında öldüğü, İsrail ordusu ve Hizbullah tarafından teyit edildi. İsrail'in saldırıları ardından Nasrallah’’ın cesedine ulaşıldığı ve ölüm sebebinin patlamanın şiddetiyle yaşanan travma olduğu açıklandı. Allah’ın zalimi zalime kırdırdığı bu vakaya herhalde en çok şebbihaların ve haşdi şabilerin eziyetlerine maruz kalan mazlum Suriyeliler sevinmiş olsa gerektir.
Yine ekim ayının yirmisinde, ABD’nin Pensilvanya eyaletinden bir başka ölüm haberi özelde Türkiye genelde dünya Müslümanlarına ferahlık verdi. 15 Temmuz darbe girişiminin sorumlusu, milyonlarca Müslüman gencin adeta beynini yıkayarak zombiye çeviren Fetullah Gülen 83 yaşında öldü. Gülen’e yakın sosyal medya hesaplarının duyurduğu ölüm haberi daha sonra yakınları Kemal Gülen ve Ebuseleme Gülen tarafından teyit edildi. Fetullah Gülen’in ölümü üzerine yaptığım araştırmalarda karşılaştığım en ilginç done, Ertuğrul Özkök’ün 1998 yılında o dönem “kartel” medyası olarak adlandırılan ve İslam’a ve Müslümanlığa dair her şeye karşı olmasıyla hatırlanan Aydın Doğan medyasına ait Hürriyet gazetesinde yazdığı bir köşe yazısı olmuştu. Yazıda Özkök, Fetullah Gülen’in “hastalığı sebebiyle” ABD’ye “gitmek zorunda kaldığını”, ve burada yaptığı görüşmelerin ardından Papa ile görüşecek kadar itibarını artırdığını söylüyor; hatta Gülen’in Papa’ya yazdığı mektupta Vatikan’da gömülmeyi düşlediğini ifade ettiğini belirtiyor. Yine aynı yazıda, TÜSİAD’ın çıkardığı dergiden alıntılanan ‘‘Fethullah Hoca olayı, devletin resmi modernleştirme programı ile toplumun geleneksel değerlerini yeniden canlandırma işlevi görmüştür. Veya yaşama ihtiyacı veya arzusu arasında sıkışmış gibi görünen belli bir halk kitlesi için en barışçı ve uzlaştırıcı bir uyum ve entegrasyon projesi olarak görünmektedir. Bir yandan modernliğin getirdiği değerleri yok saymak istemeyen, ancak öbür yandan binlerce yıllık bir gelenek ve duyarlığın ürünlerine sırt çevirmek istemeyen bu kitle için Fethullah Hoca'nın temsil ettiği tez veya daha doğrusu sentez, en işe yarar proje olarak görünmektedir.’’ ifadelerine yer veriliyor. Esasında gören gözler için proje en başından belliyken ve “Beceremediniz artık bırakın.” manşetleri gözlerimizin önündeyken kimilerimiz yine kandırılmayı seçse de Gülen de geçici dünya hayatının belki de tek mutlak gerçeği olarak karşımızda duran ecelden kaçamadı ve memleketinden binlerce kilometre uzakta bir Hıristiyan hastanesinde tedavi görmekteyken ölerek en zor hesabı vereceği yere gitti.
Kasım ayının birinci gününe geldiğimizdeyse, ölüm gerçekliğine gözlerini kapatarak karanlığa ulaştığını zanneden Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed bin Selman’ın bir küstahlığını daha tüm tepkilere rağmen başlattığını seyrettik. Suudi Arabistan, Müslümanların kıblesi Kâbe’ye benzemesi nedeniyle eleştirilere maruz kaldığı tartışmalı Mukaab projesi için çalışmalara resmen başladı. Dünyanın en büyük binası olması planlanan tek bir küp şeklindeki modüler yapıya, 20 Empire State binasının sığacağı ve 400 binden fazla insanın aynı anda yaşayabileceği belirtildi. Bina inşaatının 2030'da bitirilmesi planlanıyor. Her şeyin ötesinde, bu yapının altın bir küp olarak tahayyül edilmesi, akıllara buranın Mekke'deki Kabe'ye kasıtlı bir hakaret ve açık bir putperestlik sembolü olduğunu getiriyor.
2024 yılı, ayrıca diğer on binler, milyonların yanına iki büyük mücahidin de sahabe ve peygamberlerin yolunu ilerleyerek şehadet şerbetini içmesine tanıklık etti. 31 Temmuz’da, Hamas’ın o dönemki lideri İsmail Haniye; Tahran’da kaldığı misafirhanede şehit edildi. Katil İsrail ordusu, 10 Nisan'da Ramazan Bayramı dolayısıyla Gazze kentinin batısındaki Eş-Şati Mülteci Kampı sakinleri ve yakınlarıyla bayramlaşmaya giden Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin ailesinden birçok kişinin bulunduğu aracı vurmuştu. Saldırıda 3 oğlu ve 4 torununu şehit veren Heniyye, "Çocuklarının Gazze'yi terk etmediğini, Kudüs'ün ve Mescid-i Aksa'nın kurtuluşu yolunda hayatlarını feda ettiğini" söylemişti. Heniyye'nin, İsrail ordusunun Ramazan Bayramı'nda düzenlediği saldırıda yaralanan torunu Melek Heniyye de tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetmişti.
Ekim’in on sekizindeyse, Haniye’nin halefi Yahya Sinvar, hayatı boyunca sürdürdüğü şahitliği şehadet şerbetini içerek taçlandırdı. Hamas yöneticisi Halil el-Hayye tarafından yapılan açıklamada Yahya Sinvar'ın şehit olduğu duyurulurken Siyonist işgalcilere karşı mücadelenin devam edeceği vurgulandı. Yahya Sinvar, tüm hayatını bir mücahid olarak yaşadı. İlk günlerinden beri direnişçi olarak mücadelesini sürdürdü. İşgal hapishanesinde bile işgalcilere meydan okudu ve takas anlaşmasıyla serbest bırakıldıktan sonra da mücadelesine ve davasına olan bağlılığına devam etti. Şehit olarak onurlu hayatını taçlandırdı. Takdir-i ilahi bu ya, azılı düşmanları eliyle onun nasıl bir kahraman olduğuna dair drone görüntüleri, tüm dünyaya servis edildi. Siyonist rejim, Sinvar’a dair kahramanlık algısı yaratacak görüntüleri paylaşan askerleri hakkında soruşturma başlatsa da iş işten geçmişti artık. Tüm dünya gözlerini Hollywood’un ürettiği hayali kahramanlardan, gerçek bir kahramana çevirmişti. O kahraman lider ki; askerlerinin arkasına veya yer altı tünelleri gibi muhkem yerlere saklanmamıştı. Cephede ve üstelik Refah gibi riskli bir bölgede, düşmanla çatışarak davasına duyduğu aşk ve de değerler uğruna en değerli varlığını, canını feda ediyordu. Üstelik kolu bileğinden kopmuş ve kan kaybediyor olduğu halde, yine de son bir çırpınışla elindeki tahta parçasını düşmana fırlatmaktan geri durmuyordu.
Yıl sona ererken, aralık ayına gelindiğindeyse zahiren güzel görünen bir haber özellikle Suriyeli kardeşlerimize ve tüm ümmete mutluluk verdi. 8 Aralık 2024 tarihinde 54 yıllık katil Esed rejimi çöktü, Mücahitler Şam’ı işgalden kurtardı. Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) grubunun önderlik ettiği muhalif savaşçılar Kasım ayı sonlarında Halep'in büyük şehrini asgari direnişle ele geçirdiğinde, yorumcular bunun Esad rejiminin çöküşünün başlangıcı olduğuna inanıyordu. Birçoğu sonuna kadar sert bir mücadele bekliyordu. Esad hazırlıksız yakalandı ve güçleri açıkça hazırlıksızdı. Rusya ve İran'dan takviyelerin gelmesi için zaman kazanmak ve muhalif savaşçıların orada durmasını ummak için kalan birliklerini Halep'ten çekti. Öyle olmadı. Halep'teki hızlı başarılarından cesaret alan HTŞ mücahitleri vakit kaybetmeden Hama'ya doğru ilerlediler ve orayı kolayca ele geçirdiler. Hemen ardından güneydeki bir sonraki büyük şehir olan Humus'u ele geçirdiler. Rusya, Esad'a sınırlı hava desteği sağladı. Ancak Lübnan'da İsrail'e karşı Hizbullah'ın savunmasındaki güçlerini tüketen İran, önemli bir yardım sunamadı ve kalan personelini Suriye'den çekti. Bu arada, Esad'ın Irak'tan destek için yaptığı çılgınca çağrılar hiçbir yere varmadı. Ve son gün, Esad ülkeden kaçtı ve başbakanı resmen iktidarı HTS'ye ve liderliğine devretti. Bu, Suriye'de 54 yıllık Esad ailesinin iktidarının sonunu işaret ediyordu.
Acısıyla, tatlısıyla 2024 yılı birçok yerel, bölgesel ve küresel olaya sahne oldu. Bizlere de bu yılı kapatırken tüm bu olayları analiz edip geleceğe yönelik strateji üretmek, en fazla da kavli ve fiili duayı artırmak kaldı. Tüm şehitlerimize salat ve selam olsun. Mekanları cennet olsun. Rabbim İslam’a düşmanlık ve zalimlik edenleri el Kahhar ismi şerifini tecelli edip onları perişan eylesin. Küresel güçlerin ümmet aleyhine kurdukları plan ve projelerini, sistemlerini onların başlarına geçirsin.