21 Kasım 2024 Perşembe
Sinema

That Sugar Belgesel Tahlili

O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.

(Bakara Suresi, 205. Ayet)

 Lise yılları çoğumuzun anlam arayışında olduğu, bulduğu anlamı yaşamak için üslup oturtmaya çalıştığı, yaşantısını bir forma oturtmaya çalıştığı bir dönemdir. Bu dönemde öğrenilenler, alınan kararlar gelecek yaşantılar için zemin niteliği taşır. Benim lise yıllarımda öğrendiğim ve beni çok etkileyen şeylerden biri insanın, değeri Allah tarafından verilmiş önemli bir mahlûk olduğuydu. Bu değeri ömür boyu arttırmak ve azaltmak da elindeydi üstelik. İnsanın değerini korumasına dair en özet ifade ise şöyleydi: Allah’a kul olmak, geri kalan hiçbir şeye bağımlı olmamak. Bu bağımlılık meselesi üzerine uzunca düşünüp kendi bağımlılıklarımı tartmak özgürleşmek için ilk adımdı. Bazı insanlar, bazı duygular, belki de bazı alışkanlıklara karşı olan bağımlılıklarımız. Nelere bağımlı olduğumu test etmenin yolu ondan kendimi mahrum etmekle mümkün olabilirdi. 

O sıralar helal gıda üzerine çokça araştırmalar yapan bir arkadaşım vardı. En masum görünen paketli/ hazır gıdaları tüketmezdi. (Helal gıda sertifikası olmayan her şey haramdır gibi bir anlam çıkmasın, içine sinmeyen noktalarda kendini sakınmak doğrudur diyelim.) Yine o sıralar şeker diyeti diye bir diyet duymuştum. Çevremde bir şeyler deneyen insanların varlığı beni de bu konularda araştırmaya itmişti. Kola ile yapılan deneyler, renklendiricilerin ve tatlandırıcıların nasıl üretildiğini anlatan videolar ve daha fazlasıyla meşgul olmuştum. Üniversiteye geçtiğimde ise kendi ekosistemimi biraz aşıp dünyadaki trendleri takip etmeye başladım. Adını daha önce duymadığım tüketim ve yaşam kültürleriyle tanıştım. Çıkış noktaları farklı da olsa günün sonunda kendine Müslüman diyen de Yahudi diyen de vegan diyen de besinin ruha ilişkin yansımalarının kuvvetini temel alıyorlardı. Yediklerimizin, bedenimizin yanı sıra ruhumuzu da etkilediği aşikârdı. Ne var ki her alışkanlığımız gibi beslenme alışkanlıklarımız da otantik kültürden çok uzaklaşmış ve Amerikanlaşmıştı. 

Özellikle son yüzyılda insanlar beslenme alışkanlıkları hususunda ticari kaygılarla manipülasyonlara uğradılar ve uğramaya devam ediyorlar. Raf ömrü uzatan katkı maddeleri, şekerli ürünler ve hatta şekersiz etiketiyle satılan tatlandırıcılı ürünler… Bu duruma dair içinize sinmeyen bir şeyler varsa ve bir yerden başlamak istiyorsanız Avustralyalı bir gencin kendi üstünde yaptığı bir deneyi konu alan That Sugar’ı izleyebilirsiniz. Beslenme alışkanlıklarını radikal bir biçimde değiştirerek kötü beslenmenin bedenen ve ruhen kendisinde bıraktığı hasarı bizlerle paylaşan genç, durumun vahametinin en somut örneği olarak karşımıza çıkıyor. (İnsanın bedenine deney amaçlı da olsa zarar verme hakkı olup olmadığı tartışması başka bir yazının konusu olabilir diyelim ve devam edelim.)

Belgesel boyunca şekerin vücudumuzdaki yolculuğunu günbegün takip etme fırsatı buluyoruz. Şeker, üzerine o kadar da düşünmediğimiz ve hatta belki bazılarımızın da hakkında belgeseller çekilmesine anlam veremediği bir besin. Ne var ki kastedilen çaya attığımız şekerden çok ötesi. Hamburger, basit bir kraker ya da yemeğin yanında sunulan sıradan bir sosun da aslında bu belgeselde birer rolü var. 

Sağlıksız besinlerin vücudumuza girdiği andan itibaren başımıza neler geldiğini öğrenme bulduğumuz bu yapım aynı zamanda uzun vadedeki etkilerini de gözlemleme fırsatı veriyor bizlere. Bedeninde deney yapan gencin gün geçtikçe bitkin düştüğünü ve kısa bir sürede göbek çevresinde oluşan oransız yağlanmayı fark etmek, “Aman bundan da ne zarar gelir ki!” diyerek tükettiğimiz pek çok ürüne karşı bizi şüpheciliğe itiyor. Hatta “Bundan ne zarar gelir ki!” değil “Sağlıklı yaşam için” kategorisindeki yiyeceklere karşı da. Meyve suları, şekersiz gazlı içecekler, diyet yoğurtlar şimdiye kadar pek çok insana sağlıklı beslenmeden sağlıklı beslenme derdi varmış hissini sağladı. Ancak öğrenmiş olduk ki bu hissi sağlamak ticari kaygılarla düzenlenmiş büyük bir hilenin parçasıymış.

That Sugar, seyircisine tüketicinin manipüle edildiği tüm bu süreçleri gıda sektöründen güncel örneklerle açıklıyor. Bu tüketim döngüsündeki pasifize edilmiş rolümüze dair bizi alışkanlıklarımızı sorgulamaya sevk ediyor. Ve tabi ki film biter bitmez sağlığınızla ilgili hayati kararlar almaya başlıyorsunuz. 

Yazıya başlarken andığımız ayete gelince… Ekin ve nesli yok etmeye çalışanların aynı bozguncular olması bizler için çok dersler içeriyor. Biliyoruz ki yediklerimiz genetik mirasçılarımız gelecek nesilleri de etkileyecek. Ayetin işaret ettiği bozgunculara karşısında bilinçli, gelecek nesillere karşı sorumluluk sahibi olmak da görevlerimiz arasında. Belgeselde baba olmaya hazırlanan anlatıcının bu deneyi çocuğunun eğitiminin ilk aşaması olarak gördüğünü vurgulamasını bu görevlerin anlaşılmasının bir örneği. Dünya gündeminde farkındalıklı yeme (meaningful eating) olarak kendine yer bulmuş akımların, şeker diyetlerinin, organik beslenme popülaritesini insanoğlunun otantik yeme anlayışına dönüşün adımları olarak görmemiz mümkün. Gelecek nesillere sağlıklı bir yaşam sürmelerini sağlayacak yeme içme kültürü bırakabilmek umuduyla.

 Senanur Yaşaroğlu