Her tahayyül yeni bir evrene kapı aralar, mevcut dünyadan ayrı ve belki de gerçekleşmesi imkânsız bir evrene. Bu hayal kurma güdüsü insanın elinde olan bir şey değildir ve hayal kurma eylemindeki refleksleri belki daha önceki yaşadıklarından belki de hep olmak istediklerinden yola çıkarak oluşur ve en nihayetinde hayalin akışını belirler. İnsanın kendisi ile olan bu oyununda hayal belki gerçek olur belki olmaz ama sonucunda bir süreliğine de olsa yeni bir evren oluşmuş olur, iyisiyle veya kötüsüyle.
Sinema yapmak veya film çekmek aslında insanın tahayyül etme eyleminin çok daha sistematik bir boyutta ilerleyişiyle mümkündür. Başından sonuna mümkün olduğunca bir plan içeren ve teknik bütün basamaklarda tekrardan şekillenen bir şeydir film. Yönetmenin, senaryo etrafında kendi hayal dünyasının sınırlarını da sonuna kadar aralayarak yaptığı bu eylem yönetmenden yönetmene farklı yaratım süreçleri içerebilir. Türk sinemasında bile bazı yönetmenler başından sonuna her şeyiyle belli bir film çekerken (senaryo-storyboard-kurgu uyumluluğu) bazı yönetmenler teknik bütün aşamaları yaratıcı sürece dahil eder. Yaratım sürecinde farklılıklar görünse de hepsinin ortak noktası aslında bir kurmaca olmasıdır. Burada kurmaca kelimesinin kullanılması belgesel türünde bu tarz şeylerin olmadığı anlamına gelmez, aksine bu iki tür de birbirine oldukça yakındır. Hiçbir sinema eseri sahibinin yönlendirmesinden farklı bir yere gidemezken sinema da bir boyutuyla belgesel olmalığını korur çünkü yapıldığı dönemde eser sahibinin duruşunu ifade eden ve filmin içeriğini bu duruş ile anlatan bir belgesel olarak geleceğe miras kalır.
Bazı film türleri yapısı itibariyle geleceğe yönelik bir yapıya sahip ve aslında bunların her biri geleceğe dair bir projeksiyon içermektedir. Geleceğin buralarda anlatıldığı gibi olmasının imkanı ayrı bir konu olsa da özellikle süper kahraman ve bilim kurgu filmlerinde gerçekleşen şeylerin daha sonra günümüzdeki yenilikler ile benzerlik kurulması çabası bile insanın o filmlerde kurulan evrene ulaşma çabasını göstermektedir. Basitleştirecek olursak; tavşanın önüne bir havuç atılıyor ve tavşan önce ona ulaşmaya çalışıyor, ulaştıktan sonra tekrar bir havuç ve sonra tekrar bir havuç. İnsan burada tavşan ve bilim-kurgu filmlerindeki yenilikler havuç oluyor, sürekli ve sürekli o projeksiyona daha da yakınlaşma çabası var. İnsanın yaşadığı evreni sinema nasıl şekillendirir sorusunun aslında en basit cevabı bu, filmlerde mümkün olan yeniliklerin insan yaşamında da mümkünlüğünü sağlamak için insanın sürekli çalışıp durması hayatı şekillendirmekten başka ne olabilir ki. Burada aslında sarmal bir yapı mevcut çünkü insan her bir yeniliğe ulaştığında projeksiyondaki hedef de bir adım öne gitmektedir, insanın durağan bir yapısı olsa tahayyül edilen evren daha farklı bir yere evirilmeyecekti belki. Birbirini besleyen bir yapı mevcut.
Evreni şekillendiren aslında sadece geleceğe ait şeyler içeren filmler değildir, geçmişe yönelik düşüncelerimizi de filmler şekillendirebilir. Burada da film sahibinin etkisi yadsınamaz bir boyuttadır, onun nasıl bir düşüncesi varsa filmde bahsedilen tarihi hadiseyi onun bakışı ile görürüz. Başarılı tarihi sinema filmleri insanların düşüncelerini şekillendirmekte büyük bir etkiye sahiptir, özellikle sinematografik ve oyunculuk anlamında başarılı olan filmler insanlığın her izlediği başarılı şeyi tarihi bir geçeklik sayması yüzünden bir süre sonra hakim görüşü değiştirmekte veya gerçekliği bozmaktadır. Burada da geçmişe yönelik bakışımızın hayatta durduğumuz yeri şekillendirmesinden dolayı bugünümüze etkisini görebiliriz. İnsan, geleceğe attığı adımla da geçmişe bakışıyla da insandır. Gelecek temalı filmlerde olan çift taraflı beslenme ilişkisi burada da mevcuttur tabi; özellikle yaşanılan coğrafyanın hakim görüşü geçmişe bakışı etkilemektedir, aynı şekilde bu hakim görüşü değiştirme çabası da. Sinema özelinde konuşacak olursak burada pek çok kişinin derdir hakikat değildir, kendi hakikatidir. Zaten sinemaya hakikate ulaşma aracı gibi bir şey atfetmek de paraya bu kadar bağlı ve çok fazla teknik basamaklı bir iş için oldukça masumane -hatta safça- bir bakış açısıdır.
Sinema ve evren ilişkisi basitçe özetlemek gerekirse bu şekildedir, her ikisi de birbirini şekillendirmekte ve birbirini beslemektedir. Dünümüzü, bugünümüzü ve yarınımızı şekillendirmekte izlediğimiz/izletilen şeylerin etkisi göz ardı edilemez bir boyuttadır.
Talha Ulukır