Lise 1 Talebeleri için İdeal 101
Lise 1. Sınıfa geçmiş sevgili arkadaşlar, hoş geldiniz. Hayatınızın yepyeni bu döneminde sizlere bu yazıyla eşlik etmek ve 4 yıllık bir serüvenin başlangıcına şahitlik etmek istedim. İnsanın kendinde zaten mevcut karakter tohumlarını büyüttüğü, eğitim hayatından ari olarak değerlendirmek istediğim fakat mevcut şartlar nedeniyle bir türlü beceremediğim, farklı fikirlerin, farklı düşünme biçimlerinin kısacası ‘farklı olmanın’ tınısını kulaklara çalan hayatınızın bu dönemi pek çok nimeti ve külfeti sırtlanmış bir vaziyette karşınızda duruyor.
Her türlü güç odağının da ‘odağı’ olan, üzerine yatırım yapıldığında asla zarar edilmeyeceğini düşündüren lise çağı, elbette ki sizlerin davranma ve düşünme biçimlerinizle anlamlı veya anlamsız bir hal alıyor. Kulağınıza ‘farklılık’ tınısını çalan odakları ve yatırımları bertaraf ederek bu yatırımların öznesi olmak, edilgenlikten etkenliğe geçmek ellerinizdedir. Lise çağınız, geçmişinizden gelen karakterinize ve geleceğinize taşıyacağınız ‘benliğinize’ yatırım yapacağınız bulunmaz bir fırsattır aynı zamanda. Şüphesiz bu yatırımın adı: İdeal…
İnsan…
Hele 15 yaşındaki bir insan…
Kendi idealini kendi belirleyebilir mi?
İdealini belirleyen geçmişi midir yoksa geleceği mi?
Temel ölçek, zaman mıdır, yoksa zemin mi?
Sorular çok, yol uzun…
Her şeyden evvel belki de idealin gerekliliğine ufacık da olsa değinmek icap ediyor. İdeal, diğer anlamıyla ülkü, Rabbin her birimiz için takdir ve taksim ettiği, yolumuzu şaşırdığımızda açıp bakacağımız bir pusula, modern ifadeyle bir navigasyon olarak varlık buluyor.
İnsan, idealinin yegâne belirleyicisi olarak görülür. Dış etkilenmeleri bir kenara bırakırsak öyledir de. Fakat asıl bir ideal koyduktan sonra o ideal, kişiyi biçimler hale gelir. Ne demek istiyorum? Kişi bir ideal sahibi olur, o ideal için adım attıkça ideali onu kendi elleriyle yoğurur, kıvam verir. Dolayısıyla belirleyicisi olduğumuz ideallerin sonrasında bizleri şekillendirdiği kabulüyle yaşamak durumundayız sevgili lise talebesi dostum.
Düşündünüz mü bilmiyorum, bu idealleri neye göre yerleştiriyoruz hayatlarımıza? Geçmiş bilinciyle mi, yoksa gelecek beklentileriyle mi? Elbette geçmişin insan ülküsünü beslediği konuşula gelmiş bir vaka olarak karşımızda dursa da ben idealin ne dün ne de yarınla belirlenemeyeceği kanaatindeyim. İdeal dediğimiz bugünde, bugünün zemini ve yaşanmışlıklarıyla vücuda gelebilen fakat sonuçları bakımından geleceğe sirayeti mümkün olan bir olgudur. Geçmişi ve geçmişin getirdiklerini yabana atacak değiliz elbette, başlı başına ideal koyan insanı, insan yapan geçmişidir. Fakat ideali salt geçmişe veya geleceğe indirgediğimizde bugünün Türkiye’sinde sıkça karşılaştığımız şişirilmiş balonlar olarak karşımızda duran ve buram buram hamaset kokan bir gençlik görürüz ki bizi A noktasından B noktasına bile götürmez bu gençlik. Büyük büyük işler yapmayı, çığır açmayı, cumhurbaşkanı filan olmayı ideal alan bu gençlik insanoğlunun bir türlü veremediği büyüklük imtihanında debelenip durmaktadır ne yazık ki.
Bense kendime ‘anın vacibi’ denen bir kavramı ideal olarak alıyorum. Anın vacibi, rahmetli Zeki SOYAK Hoca efendinin talebelerine öğütlediği bir muazzam düstur idi… Hem zamanı hem de zemini kapsayan bu güzel düsturu sizinle de paylaşayım kıymetli talebe kardeşlerim.
Anın vacibi, o ‘an’ bir Müslüman ve insan olarak üzerine düşeni alıp yapılması gerekeni yapmak demektir. Dünü-bugünü veya yarını değil her zamanı ve her durumu kapsayıcı biricik idealler bütünü olarak anın vacibi, Müslümana her an dinamik olmayı, her an Müslüman ve insan olmanın gerektirdiği vazifeleri yapmayı öğütler. Bu bakımdan Müslümanı daima geliştirir, Kuran ve sünnet ekseninde dönüştürür ve ilerletir. Anın vacibi son nefese kadar bitmeyecek bir idealdir. Netice olarak ne dün, ne bugün ne yarın şekillendirir onu. Varlık kaynağını Kur’an’dan alan bu kavram zaman ve mekân üstüdür.
Kıymetli lise talebesi kardeşim, anın vacibini ideal olarak alman seni bulunduğun ortamda: “Allah için ne yapabilirim?” sorgulamasına götürecektir. Dahası Rabbin verdiği tüm nimetlerde ilk düşüneceğin şey bu olacaktır. Hem de her an… İdealin, yalnızca bir meslek edinmek, üniversiteyi kazanmak, ev- araba almak olmamalı ( E tabi onlar da olmasın demiyoruz olsun ïŠ)… İdealin, Kur’an ve sünnet ışığında olaylara baktığında üzerine alacağın tüm sorumluluklardır.
Sen kardeşim, sana fikri anlamda dayatılan her ne varsa hepsinden kıymetlisin. Sen Müslümansın ve bir Müslüman olarak her an üzerine ne düşecekse onu yapmayı vazife bilirsin. Suni ideallere ihtiyacın yoktur ki senin. Hele slogan ve hamasete hiç!
Saf, duru, hem her ‘şey’ hem ‘bir’ şey olan bir ideal teklif ediyorum sana: Anın vacibi…
“Falan meslek grubuna mensup olacağım budur benim idealim!” dedikten ve o mesleği elde ettikten sonra tekdüze, banka faizleriyle ev alma, tatile gitme düşkünü olan sıradan bir insan olmamaya davet ediyorum seni. Zira ideal bu değildir.
Aynı anda hem farklı hem de vasat Müslüman olmaya davet ediyorum aslında. Allah için atılacak en ufak adımda bile muazzam bir büyüklük olduğunu görebilme becerisi sunuyorum.
Küçük gibi görünen fakat Allah katındaki kıymetinin yalnızca Allah’a ayan olduğu iyiliklerden, Dünya çapında yapılabilecek her türlü hizmete kadar her güzel şeyi içine alan bir büyük çatıda toplanmaya davet ediyorum seni. İcabet eder misin?
Haydi, gel, karakterini olgunlaştırdığın bu 4 yıllık süreçte anın vacibini hayat çizgine koy, üniversitede de meslek hayatında da emekliliğinde de kendine yeni kapılar aç, daima diri kal…
Son nefese kadar Allah için ne gerekiyorsa ideal almak ümidiyle… Vesselam