İranlı yönetmen Mohsen Makhmelbaf’ın 1996 yapımı ‘Gabbeh’ filmi Cannes Film Festivalinde büyük ilgi uyandırmış ve hemen hemen tüm festivallerde gösterilmişti. 96 yapımı bu film doğal olarak son dönem İran sinemasının temel özelliklerini taşıyor. Bu filmde de yönetmenin genel tarzı olan otantik, mistik, özgün ve gizemli olan bir dünyayı sinemayı üst düzey bir şekilde kullanarak anlatımına şahit oluyoruz.
İran'da göçmen aşiretlerin ördükleri ve üzerinde destanlar, aşk öyküleri anlatan halılara Gabbeh, bizdeki adı ile Kilim deniyor. Soyut öğelerin fazlasıyla hissedildiği bu film, yaşlı bir adamla, yaşlı bir kadının bir kilimle olan öyküsüyle başlıyor.
Yer yer geri dönüşler yaparak ilerleyen film görsellik açısından şartlarının üstünde bir performans gösteriyor ve sadece bir kilim, bir dağ ve su ile sürrealizm dolu bir film çıkıyor karşımıza. Makhmelbaf’ın üst düzey sinematografik bakışları sayesinde eşsiz manzara planları izliyoruz. Makhmalbaf geleneği yeni tekniklerle harmanlamaktan çekinmeyen bir yönetmen olmasından dolayı benzerlerinden ayrılan yönlere sahip.
Filmin şiirsel anlatımı çok fazla diyalog eklenmeyerek desteklenmiş. Çok fazla olmayan diyalogların eksikliği ise Gabbeh’in dış sesleri ile kapatılmış. Filmin bir yerinde Türkçe konuşmanın geçmesinden ise kilimlere renlerle anlamlar gizleyen bu aşiretin Türk asıllı olduğunu anlayabiliyoruz.
Muhteşem bir renk şöleninin yaşandığı filmde, renklerin anlatımı ne kadar güçlendirdiğine şahit oluyoruz. Öyle ki sadece renkler üzerine bile inşa edilip yorumlanabilir bir film haline gelmiş bu yapıt. Doğallığın hayli üst düzeyde yaşandığı bu filmde çadır okulun koyunun çanı ile çalınan teneffüs zili, eşeklerin sırtında ürkek ama uslu vaziyette göçen tavuklar gibi ve rengârenk doğa ile iç içe, örneklemeli işlenen ders gibi günlük olaylara şahit olmak da mümkün.
Oyunculuk açısından filmin genel havasına uygun, hatta birkaç tık yukarı taşıyacak derecede doğallıkta oyunculuklara şahit oluyoruz. Öyle doğaldır ki gidilip o yaylalar ve dağlar görüldüğünde aynı insanları görebileceğimiz düşüncesi uyanır filmin sonunda.
Aşiretin kilimleri renk ahengi ve imgelerle kodlaması gibi yönetmen de geleneği, kültürü ve aşkı kendine has bir biçimde kodlayıp aktarmış seyirciye.
Ucu hayli açık bırakılan film izledikten sonra insanı uzun bir süre düşünmeye sevk ediyor. Düşündüren şeyler insana artı değerler katar, bu film ise birden fazla artı katacak kadar düşündürüyor ve bunu yaparken de olağanüstü prodüksiyonlar ve dünyaca ünlü oyunculardan büyük şovlara sahip olmaması da Makhmelbaf’ın tekrardan tebrik edilmesine sebep oluyor.
Talha Ulukır