23 Kasım 2024 Cumartesi
Dosya

Emek Vermek Üzerine Kısa Bir Mülâhaza

Genç Öncüler Dergisi Aralık sayısında Elif Enfal, Emek Vermek Üzerine Kısa Bir Mülâhaza yazısını kaleme aldı.

         Emek, eski Türkçe’de zahmet, eziyet anlamlarına gelir. Bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücüne denir. Ben emeğin tanımının böyle olduğunu bilmediğim zamanlarda bile emeği bir şekilde biliyordum. Memleketimin coğrafi yapısı nedeniyle burada her şey büyük bir zahmetle yapılırdı. Her iş için biteviye bir eziyet çekilirdi. İşte bu sebeple hiçbir şey için emek vermek zorunda kalmadığım çocukluk yaşlarımdan beri emeğin farkındayım.

        Emeğin farkında olarak büyümüştüm ama insana emek vermeyi gerektirecek bir mesleği seçeceğimi düşünmemiştim. Mesleğimin ilk iki- üç yılı verdiğim emeklerin karşılık bulmadığını düşünüp kendimi üzmekle geçti. Elimden geleni yapamıyor muyum sorgulamaları beni öğretmenlikten soğuttu. Fakat sonraki yıllarda mesleğe ve insana bakış açımı değiştirecek bir şey yaşandı. Mezun ettiğim öğrencilerden bazıları beni ziyarete geldi. Ziyarete gelen öğrencilerin geneli okuldayken davranış sorunları olan çocuklardı. Onlardaki davranış sıkıntılarını giderebilmek için epeyce uğraşmıştım. Buna rağmen emeklerimin karşılığını alamamış ve çok üzülmüştüm. Öylece mezun olup gitmelerinden kendimi sorumlu tutmuştum. Fakat o ziyaretlerde, karşımda davranışları düzelmiş, kendini güzelce ifade edebilen, hayaller kurmuş ve onlar için çalışmalara başlamış gençler görünce büyük bir şaşkınlık yaşamıştım. Elbette bu şaşkınlığıma büyük bir sevinç ve gurur da eşlik etmişti. Okuldayken en çok emek verdiğim çocuklar sonrasında en vefâlı öğrencilerim olmuştu.

        Bizzat tecrübe etmemiş olsam da ebeveyn-çocuk ilişkisinin de benzer şekilde olduğunu düşünüyorum. Ebeveynlerin de herhalde en büyük isteği emeklerinin karşılığını alabilmek, çabalarının boşa gitmediğini görebilmektir. Çünkü söz konusu insana emek vermek olduğunda durum pek değişmiyor.

        Ebeveynler, öğretmenler, alimler… Hayatını insana emek vermeye, insan yetiştirmeye adayan pek çok grup vardır. Fakat insana en çok ve en iyi şekilde emek verenler herhalde Allah’ın kutlu elçileridir. Kıssalarından hiçbirinin emeklerinin tam karşılığını bu dünyada alamadığını biliyoruz. Hz. Âdem, Kabil’i katil olmaktan kurtaramadı, Hz. Yunus, kavmi kendisine inanmayınca kavmini terk etti, Hz. Nuh, oğlunu ve karısını gemiye bindiremedi. Ama sonuçta tüm peygamberler vazifelerini sabırla yapmaya devam ettiler. Son nefeslerine kadar insan için emek verdiler. Böylece insana emek vermenin sadece Allah rızası için olduğunu bize öğrettiler.

        İnsanoğlu emek verdiği şeyin karşılığını hemen almak ister ve karşılığını alacağına dair büyük bir ümit de taşır.  Fakat şu bir gerçek ki emek verdiğimiz her şeyin karşılığını hemen ya da kısa sayılabilecek bir sürede alamayız. Toprağa atılan bir tohumun filizlenmesi için verilen emek, insana verilenden daha azdır. Ayrıca tohuma verilen emeğin karşılığı daha kısa sürede alınırken insana verilen emeğin karşılığının alınması daha uzun sürede olur. Yine tohuma verilen emeğin karşılığının alınması çoğu zaman neredeyse garantidir. İnsana verilen emeğin karşılığıysa ekseriyetle meçhuldür. İşte bu yüzden ahirete inanan insanlar olarak sabretmeli her emeğimizin sonucunu illa bu dünyada beklememeliyiz.

       Emek vermek konusunda beklentimiz şair Necip Fazıl’ın Utansın şiirindeki gibi olmalı. İşimizi yapıp, ötesinde tevekkül etmeliyiz.

Tohum saç, bitmezse toprak utansın!                                                                                                                         Hedefe varmayan mızrak utansın!                                                                                                                 Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!                                                                                                                   Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!

…             

Elif Enfal