25 Kasım 2024 Pazartesi
Sinema

200 Dolar ile Dönen Film Makarası

Takvim yaprakları 1930 yılı temmuzunun ilk gününü gösterdiğinde Halep’te dünyaya gelen bir bebeğin ilerleyen yıllarda tüm İslam coğrafyasındaki tabuları yıkan bir kahramana dönüşeceğini kimse tahmin bile edemezdi. Gümrük memurluğu ile geçimini temin eden Arap kökenli bir babanın ve Türk asıllı bir annenin ilk çocukları olarak dünyaya gözlerini açan Mustafa Akkad’ın sinema ile ilk tanışması Yunan asıllı komşularının evinde bulunan televizyon ile gerçekleşir. Henüz Tv yayını bulunmayan Suriye de, komşuları evlerindeki televizyondan yurt dışından getirdikleri filmleri ilgi ile takip ediyorlardı. Küçük bir misafir ile birlikte; Mustafa Akkad. Mustafa dilini bile anlamadığı görüntülere hayranlıkla bakıyor ve hayaller kuruyordu. Sonraki yıllarda Halep’teki gezici sinemaları da ilgiyle takip eden Mustafa Akkad kararını vermişti. Hollywood a gidip kurduğu hayalleri film haline getirmeliydi. İki dünya savaşı enkazından yeni çıkmış olan dünyada üstelik Ortadoğu da bu hayallerden bahsettiğinizde alacağınız tek bir yanıt olabilirdi; alaycı bir kahkaha… Bir insan hariç. Mustafa Akkad’ın babası. Fakir fakat çok namuslu bir adam olarak bahsettiği babası Mustafa’nın hayallerini dinler ve ona engel olmayacağını söyler. Mustafa Akkad uçağa bindiğinde yanında babasının eline sıkıştırdığı 200 dolar, bir kuran ve ailesinin arkasından ettiği dualar vardır.

Mustafa Akkad Amerika’daki ilk yıllarında çeşitli işlerde çalışıp hayallerini gerçekleştirebileceği okullara kabul edilmeyi bekler. UCLA (University of California, Los Angeles) Film Akademisi’ne kabul edilen ve bu okulu başarıyla bitiren Mustafa Akkad, ardından bir diğer önemli sinema okulu konumundaki USC’de (University of Southern California) “yönetmenlik” üzerine yüksek lisans yapar ve kızılderili asıllı yönetmen Sam Peckinpah ile tanışır. Sam Peckinpah’ın yanında deneyim kazandıktan sonra bir süre televizyon kanallarında çalışır. Ve Mustafa Akkad 70li yılların başından itibaren hayallerindeki filmi çekebilmek için kollarını sıvar.

Çağrı filmi düşüncesinin nasıl ortaya çıktığını Mustafa Akkad şu sözlerle anlatır; “Çocuk sahibi olunca şöyle bir duyguya kapıldım. Çocuklarıma dinlerini öğretmeliyim dedim. Çünkü biz sürekli  İslam ülkelerini eleştirirdik. Bir de çuvaldızı kendime batırayım dedim, kendi sorumluluğumu hatırladım. Ve film projesi ortaya çıktı. Hem kendi hem de diğer göçmenlerin çocuklarının geleceği  için... Ama bu kolay olmadı. Hollywood'da Anthony Quinn'in başrolünü oynadığı bir İslami film yapmak gerçekten zordu. Çünkü Hollywood geleneğinde  İslam’a dair her şey çirkindi.”

Başrolün olmadığı bir filmi çekerken zorlandığını söyleyen Mustafa Akkad yaşadığı zorlukları ise şöyle ifade eder; “Çok zor oldu. Sadece baş rol değil yardımcı oyuncularda yok. Hz Ebubekir, Ömer, Osman, Ali hiç biri yok... Hatta Hamza, diğerleri olmadığı için vardı. Müslümanlardan çok yabancılar için bu bir problemdi. Bir de her metnin Ezher'den onaylanması gerekiyordu. Sanat icra etmekte zorlandım. Ama bu zorluğa rağmen filmin mesajı her tarafa ulaştı.” 

Suudi Arabistan finansörlüğünde 23 farklı ülkeden oluşan oyuncu kadrosu ile birlikte filmin çekimlerine Fas çöllerinde başlanır. Henüz 15 dakikalık kısmı çekilmişken, Riyad yönetimi desteğini çeker. Gerekçe ise sahabeye ‘aşırı’ ehemmiyet atfedilmesi ve Hz. Muhammed'in hiç bir film senaryosunda konu dahi edilemeyeceğidir. Bununla da yetinmeyip Fas yönetimine baskı yapar ve tüm film ekibini Fas çöllerinden kovdururlar. Tüm olumsuzluklara rağmen hayallerinin peşinde koşmaktan yorulmayan Mustafa Akkad yanına aldığı başrol oyuncusu Anthony Quinn ile birlikte Libya lideri Muammer Kaddafi’nin kapısını çalar. Yaşadıklarını anlatan ve yanlarında getirdikleri filmin 15 dakikalık bölümünü Kaddafi’ye izleten Mustafa Akkad sözlerini şöyle tamamlar; “ İslâm, yeryüzündeki gariplerin dinidir. O da garip geldi ve gariplerin eliyle büyüdü. Fakat, sinemada İslâm’ın öyküsünü anlatacak olan bu filmin, yüzlerce yıl sonra aynı garibanlıktan nasibini almasına lütfen izin vermeyin. Eğer ki bu işi yıllardır Hollywood’da çalışan ben başaramazsam, bir daha da hiç kimse böyle bir film yapamaz. Çünkü Fas’ta yaşanan çirkin olayı gördükten sonra, bu işe kalkışacak bütün Müslüman sanatçıların cesareti sonsuza kadar kırılacaktır.”

Kaddafi ülkesinin kapılarını Mustafa Akkad’a sonuna kadar açar ve filmin finansörlüğünü de üstlenir. Yeniden kollarını sıvayan Mustafa Akkad yaşanan bunca zorluğun sonrasında filmi tamamlar. Çağrı filmi aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkede gösterime girer. Film halkın büyük teveccühü ile karşılanır. Öyle ki ülkemizde Çağrı filmi kesintisiz 1,5 yıl gösterimde kalır. 

Mustafa Akkad daha sonra yine Kaddafi’nin finansörlüğünde “Çöl Aslanı Ömer Muhtar” filmini çeker ve film 1981 yılında gösterime girer. Dünyaya İslam'ın çağrısını gür bir seda ile aktardıktan sonra Mustafa Akkad, Ömer Muhtar filmi ile batıya görmezden geldikleri Ortadoğu insanının izzet ve şerefini, batı dünyasının ise bu topraklarda yaptıkları zulümleri haykırmıştır. Mustafa Akkad, İslam coğrafyası için adeta batıdan üzerlerine akıtılan sinema zehrine karşı bir panzehirdir. Fakat ne yazık ki İslam Coğrafyasının bu panzehire hakkıyla sahip çıktığı söylenemez. 

Mustafa Akkad’ın ajandasında daha birçok proje vardır. Selahaddin Eyyubi, İstanbul’un Fethi, Endülüs… 1995 yılında Selahaddin Eyyubi filmi için yola koyulan usta yönetmen, Ürdün Kralı Abdullah’ı finans konusunda ikna eder. Yıllarca bu film üzerine kafa yorar ve 2004 yılının Aralık ayında yaptığı bir basın toplantısında yakın bir tarihte çekimlere başlayacağını ilan eder. Akkad, Selahaddin Eyyubi rolü için Sean Connery ile anlaşır. Bu filmi çekme gerekçesini ise şu sözlerle aktarır; 

Selahaddin Eyyübi; İslam’ın öngördüğü cesaret, dürüstlük ve adaletin bir portresidir. Bugünlerde ise İslam, dünya kamuoyuna terörizmin kaynağı konumunda bir din olarak sunuluyor. Eğer dünya tarihinde her anı terörizmle bezeli bir din savaşı arayacaksak bu durumun en kusursuz örneği; haçlıların, masum insanlara yıllarca yaptıklarıdır. Peki biz yani Müslümanlar, haçlı savaşlarına ganimet için katılan bir grup serüvenci nedeniyle bütün bir Hristiyanlığı lanetliyor muyuz? Hristiyanlığa bir terör dini olarak mı bakıyoruz? Hayır… Selahaddin’i anlatacak filmimin temel mesajı işte bu olacak. 

Ve tarih 9 Kasım 2005. Ürdün’ün başkenti Amman da Hyatt Hoteline bombalı bir intihar saldırısı gerçekleştirilir. O sırada Mustafa Akkad hotelin lobisinde kızını karşılamaktadır. Patlama sonrası hastaneye kaldırılan usta yönetmen 11 kasım günü hayat sinemasına gözlerini kapatır. Saldırıyı El Kaide üstlense de Akkad’ın sık sık Hollywood’daki Siyonist ağırlığa ve sinema politikalarının belirlenmesindeki bir takım güçlere dikkat çekmesi, yapılan saldırının arkasında cevaplanması gereken bir çok soru bırakmıştır.

Benim insanlara anlatmak zorunda olduğun bir hakikat vardı. Konuştuğumda kimsenin bana bakmadığını herkesin gözünün sinema perdesinde, televizyon ekranında olduğunu fark ettim. Ben de Çağrı filmini çekerek anlatmak istediklerimi baktıkları yere geçerek anlattım..

Mustafa Akkad

Ender Ekin