Toplumun en temel dinamiği, adeta bir ağacın kökleri gibi onu ayakta tutan, sevgi, saygı, merhamet, şefkat, muhabbet, aidiyet duygularının evvela ve en derin hissedildiği ve dahi uzak kalındığında özlemin zirvede hissedildiği yer: aile. En temel eğitimin alındığı, bir ömür yaşanılacak hayatın ilk bağlarının kurulduğu, yetişkinlikteki his dünyasının ve olayları anlamlandırmanın belirleyicilerindendir aile. İlk temsiliyetin sergilendiği, ilk tebliğ faaliyetinin yapıldığı, ilk mesuliyetlerin de başladığı yer, aile.
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.” (Tahrim/6)
Salt dünyevi maişet mesuliyetiyle kalmayan bir mesuliyet yüklendiğimiz bir kurumdur aile. Her ne kadar sanal bir bireyselleşme akımına maruz kalsak, bir arada ve fakat yalnız hayatların olduğu postmodern, flu bir dönemde yaşıyor olsak da, ailenin bir ferdinin sevinci veya üzüntüsü yahut hastalığı olduğunda bir arada olmanın coşkusunu yaşarız. Bu köklerimizden gelen güzel bir geleneğin devamı gibidir. Köklerimizden gelen güzelliklerden biri de yozlaşmış toplumlarda görülmeyen ancak bizim kendi kültürümüzde olan merhametle yetiştirilmemizdir. Nitekim Allah Teâlâ bu merhamet duygusunu vefa ile büyütüp aşkın bir şekilde inşa etmemizi bize emreder.
“Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: ‘Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.’” “( İsra/24) Yozlaşmış toplumlardan farklı olarak biz bunu ilahi bir emir olarak alırız. Uygulamamızda da temel bağlayıcılık burdan gelir esasında. Türk aile yapısında gelenekselleşen fehimlerin birçoğunun İslami temelli olduğunu görmek, temelde medeniyetimizin ne kadar insani ve fıtrata ait oluşunu gösterir nitelikte adeta.
Bu ayki dosya konumuzda yazarlarımızdan Hacernur Yeşilaltun, bilincin mimarları anne babadır dedi. Senanur Yaşaroğlu, nesli devam ettirme iç güdüsüne değindi. Feyzanur Karaman, İslami aile yapısına dair yazısını kaleme aldı. Sümeyye Razi, Bilinçaltımızdan Gelen/Ebeveyn kitabının tahlilini sizler için yaptı. Beyzanur Saadet Yaşaroğlu, “aile bizim neyimizdir?” sorusunu ele aldı. Hatice Beyza Öztürk, muhabbet sofrada demlenir diyerek sofra ile gelen yazıyı kaleme aldı. Ayşenur Yavuz, geçmişin tozlu sayfalarında dolaşarak Yıllar ve Yollar Yürüdükçe Türkler Bölündükçe Biter adlı yazısını kaleme aldı. Mahinur Özdemir, asalet İslam’dandır dedi. Rabia Ak, İsmet Özel’in şiirinden esinlenerek bize ait olan ne kadar uzakta dedi. Sena Kübra Çataloğlu, içimizdeki çocuktan evimizdeki çocuğa yazısını kaleme aldı. Son olarak Hatice Sena Üstün geniş aile olmanın öneminden bahsetti. Dosya dışında ise Muhammed Emin Dokak, Srebrenica katliamının yıl dönümünde Bosna annem, Srebrenica ablam dedi. Abdullah Harun Büyükarslan, üşüyoruz başlıklı yazısını kaleme aldı. Numan Karabudak, insanın hikayesini “Sürgün Yurdundan Mektuplar Yeryüzünün İlk Sakinleri” olarak ele aldı. Yüksel İpek Karayılan, kutudaki eşsiz mücevher yazısını kaleme aldı. Merve Kesenci, Yumurta filminin tahlilini yaptı. Gülsüm Çelik, Arz-ı Hal şiirini kaleme aldı. Ender Ekim, Mustafa Akkad’ın hayatını kaleme aldığı 200 dolar ile dönen film makarasının hikayesini anlattı. Son olarak Mehmet Ali Özdemir’in Lügatçe sayfaları da her zamanki yerlerinde sizleri bekliyor.
Genç Öncüler olarak her koşul ve durumda hakkı dile getirip istikamet üzere olma sorumluluğumuzu yerine getirme gayesiyle bu ayki dergimizi siz değerli okuyucularımızın idrak ve anlayışlarına sunuyoruz. Her sözümüzün başı Allah'ın adı ile ve yine her sözümüzün sonu Allahualem olmak üzere.
Bu Sayıdaki Yazılar:
BAŞLIK | TARİH |
---|---|
200 Dolar ile Dönen Film Makarası | 09 Temmuz 2020 |
Yumurta Filminde "An" Kavramı | 18 Temmuz 2020 |