144. Sayı / Kazanırken Kaybettiklerimiz

Müslümanlar bugünün Türkiye’sinde, daha önceki devletlerinde yaşa-mak zorunda kalmadıkları bir pratiği tecrübe ediyor. Müslümanlar vahyi bu topraklarda bin seneye yakın bir dönemde devletin gölgesinde dile getirmişti. 1000’li yılların hemen başından 1900’lü yılların başına kadar her türlü devlet yapısının “dini mübini İslam”ı merkeze alarak şekillenmesi, Müslümanların baş-ka bir sistemde ne yapacağı konusunda hazırlıksız olmasını da beraberinde getirecekti. I. Cihan Harbi’nde parçalanan vatan İstiklal Harbi’nde son şeklini alırken yeni kurulan Cumhuriyet’in anayasası da bilinen ibareyle başlıyordu: “Türkiye Devletinin dini, dinî İslâm’dır: Resmi dili Türkçedir; makkarı Ankara şehridir.” 1928 yılına gelindiğinde ise aynı ibare önce “Devletinin resmî dili Türkçedir; makarrı Ankara şehridir.” halini alacak, 1937’de ise “Türkiye Devleti cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve devrimcidir. Devlet dili Türkçedir. Başkent Ankara’dır.” güncelle-mesiyle bugüne kadar gelecekti.

30’larda iyice kendini belli eden İslam’ın sosyal hayatın dışına atılması ve buna karşı çıkan Müslümanlara kurulan baskı, 60 darbesiyle iyice yerini per-çinledi ve millet ile sistem arasına derin bir çukur kazıldı. Ezanın, Kur’an’ın ve Hacc’ın yasaklanması, İslam’a ait şiarların horlanması; Müslümanları, devletle-rini işgal eden sisteme karşı mevzilenmeye sevk etti. 2000’li yıllara kadar geçen süreçte, 70 yılın muhalefeti ve İslam devleti ideali –Müslümanlar açısından ken-dilerinin olanı geri alma çabası olarak da bakabiliriz-, İslami duruşları olan in-sanlar iktidara geldikten sonra ayrı bir imtihan sürecine evrilecekti. O zamana değin en büyük ideal olan yeryüzündeki halifelik vazifesinin en mühim parçala-rından olan “devlet” –Alparslan’ın, Süleyman’ın, Abdülhamid’in, İstiklal Har-bi’nin devleti-, hakkını geri alma, 1924 Anayasası’nın değiştirilmemiş 2. mad-desini şerefle ve faziletle kucaklama emeli, kimi Müslüman cemiyetler içinde birden bire akamete uğramış bulundu.

Şimdi şunu kabul etmeliyiz: 2000’den sonra muhalefetten iktidara yü-rüyen siyasi hareketimizle –bizden olan ve bizden olmayan yönleriyle bizim içi-mizden-, kimi vakıflarımız, derneklerimiz, cemaatlerimiz ve cemiyetlerimizle yola çıktığımız günkü amacımızın çok uzağındayız. Devletin içine sızan Ameri-kalılık ne kadar bizden, biz ne kadar oradayız; başka kültürle, mesela Avrupa Birliği değerleriyle İslam’ın mukaddesleri aynı çatı altında nasıl buluşacak; ikti-dara eklemlenerek, siyasetin arka bahçesi olarak hakkı ayakta tutma görevi na-sıl icra edilecek; sahaya indiğimizde arkamızda kalacak ve tehlikelere karşı bizi uyarıp gözetecek gruplar nerede duracak; bunlar hala büyük bir soru işareti ola-rak duruyor. Merhum Akif Emre’nin sözünü ettiği, kimi Müslümanın artık siste-mi geri alma hayali kurmadığı, işin kötüsü buna ihtiyaç da duymadığı gerçeğini ne yapacağız?
Genç Öncüler dergisi olarak bu ay “Kazanırken Kaybettiklerimiz” dos-yasıyla okuyucularımızın karşısına çıkıyoruz. Son yılların siyasi rüzgârını biraz ensemizde hissedeceğiz.

Dosya dışı konularda hikaye, deneme, film analizi, ders notları, objekti-fimden yansıyanlar köşeleri mevcut. Mustafa Aydın Hoca ile de bazı kavramlar üzerine bir mülakat gerçekleştirdik. Gündelik şeyler köşesi yine devam ediyor. Artık “10 Soru” köşesi de yerini aldı. Bu ay; “10 Soruda Kime Güvenilir Kime Gü-venilmez”. Arka kapakta bu ayki iktibasımız İsmail Kara Hoca’dan: İçimizde Dolaşan Yabancılar.

Genç Öncüler’in genç yazarları olarak gayemiz; toplumsal yaşamımız-da karşılaştığımız iyilikleri, kötülükleri, kolaylıkları ve zorlukları, siz değerli o-kurlarımıza en anlaşılır şekilde aktarmaktır. Kadromuz, adaletle şahitlik vazife-sini unutmayarak yazılarını kaleme alma gayretindedir. Çünkü bu bize Rabbi-mizin vahiyle sabit kıldığı bir görevdir. Bütün sayılarımızı bu bilinçle çıkarıyo-ruz. Çalışmamızın hayırlara vesile olmasını diliyor, keyifle okumanızı temenni ediyoruz.

Bu Sayıdaki Yazılar:

BAŞLIK TARİH
Hayat Renktir! 18 Temmuz 2019