Dijital merkezli bir hayat mı yoksa dijitali kullandığımız bir hayat mı? Bu birkaç soruyu kendimize sormalı, zaman zaman düşünmeliyiz. Bu soruların cevaplarına yazının bütününde değineceğiz. İnsan ruhunun dijital ihtiyaçları var mıdır? Dijital ortamdaki fikir alışverişleri, toplantılar, eğitimler insanın hangi ihtiyacını karşılıyor? Amacımız nihai bir fikre veya sonuca ulaşmaktan ziyade, fikir dünyalarımızda hiç girmediğimiz karanlık ormanlarımıza bir cesaret ile elimize bir fener alarak girmeye çalışmak olacak.
Her yaşadığımız olay dünyaya bakışımızı besleyerek benlik algımızdaki biricikliğimize bir tuğla daha koyuyor. Kimimiz en hareketli, kimimiz derin düşünmeye başladığımız yaşlarda bu sürece tanıklık (!) ediyoruz. Biz bu dünyada yokken de birçok virüs ve doğal afet bu dünyayı etkisi altına aldı. Fakat hepsinin ortak özelliği bir şekilde insanın tarih serüvenini değiştirmiş olmasıydı. Bu serüvendeki temel gücümüz; düşüncelerimizi yeniden oluşturma, davranışlarımızı ve alışkanlıklarımızı yeniden düzenleme gücümüz bu süreçte daha net idrak edilebilir. Birey olarak, kişilik ve karakterimizi besleyen yegâne şeyler bu temel gücümüz etrafında şekillenir. Aynı zamanda tabi ki geleceğimizi de şekillendiren, bugün ilgilendiğimiz şeylerdir. Yani yine bu temel gücümüzdür. Bazen kısa süreli düşüncelere dalma veya yavaşlamalar bizi soyutlanmaktan ziyade daha büyük resme bakmamızda yardımcı rol oynar. Düşünmeye yoğunlaşmak kesinlikle pasif olarak var olmak demek değildir. Aslında tam tersi olarak zihni, üretkenliğe zorlamak demektir. Enerji ve hareketlilik gerektirir. Sağlıklı düşünebilme becerisi kazanmak ise enerjik olmaya ve fiziki sağlığa şartlara göre olabildiğince iyi bakmaya bağlıdır. Her durum ve şartta bizi yeniden ayağa kaldıracak olan temel gücümüzü, kazanabileceğimiz temel becerilerimizi tanımak ve anlamaya çalışmak, yaşadığımız süreçleri daha sağlıklı yönetmemize yardımcı olacaktır. Çözümlerin insanın temel güçlerinden yola çıkarak bulunulması, gizli bir formül ya da bilinmeyen bir sır değildir aslında. Günlük yaşantımızda belki de bir çoğumuzun farkında olmadan kullandığı becerilerdir. Çünkü hayatın ve sosyal ilişkilerin karmaşıklığı bizi düşünmeye, bazen empati yapmaya, bazen işin içinden en az zararla çıkmaya çalışma gibi durumlara zorlar. Bunlar da bizim bu temel güçleri ve becerileri farkında olmadan kullandığımız anlamına gelir. Virüsten önce de çeşitli sosyal mecralarda olan faydalı veya zararlı paylaşımlara bu süreçte mantıklı bir amacı olan veya eğlenme amacı güden paylaşımlar daha ağırlıklı olarak eklendi. Fakat bu kadar yoğun paylaşımlar, kendimizle ilgilenebileceğimiz, normal konuştuğumuz konulardan sıyrılarak başka şeyler düşünebileceğimiz alanları kısıtlanmasına yol açmış olabilir. Bu paylaşımları yapmak bize birçok noktada iyi hissettiriyor olabilir. Çünkü ne de olsa, sosyal varlıklarız, hepimizin aynı olmasa da (kendimize göre) belli düzeyde bir sosyalliğe ihtiyacımız var. Bu ihtiyacı karşılamak adına içimizden gelen bir istekle ekranların karşısına geçiyoruz veya paylaşım yapanları izliyor, dinliyoruz. Ruhumuzun bu sürecin altında kalan yönünü bu şekilde toparlamaya, ayağa kaldırmaya (çoğumuz belki de farkında olmadan) çabalıyoruz. Birçok aşırı işlerde kriter olduğu gibi günlük akışımızı bozuyorsa yaptığımız bu paylaşımlar veya o paylaşımları takip etmemiz zamanla düşünce akışımızın bozulmasına ve doğal olarak yaşam kalitemizin düşmesine neden olacaktır. İnsanların yakın mesafede yüz yüze görüşmeleri sosyal açıdan sağlıklı bir davranış iken, zamanın ve şartların değişmesiyle bu dijital paylaşımların belli düzeyde olması insanın iç dünyasına fazlaca gömülmesini engelleyeceğinde faydalı olabilecektir belki de. Çünkü normal yaşam tarzının aksine, bütün dünyanın etkisi altında olması ve dünya genelinde insanların belirli sürelerle de olsa evlere kapanmak zorunda olması, zihnen ve psikolojik açıdan çeşitli sağlıksız durumları beraberinde getirdiği aşikardır. Virüsün etkili olduğu süreyi dijital bağımlı olarak geçirmek, sonraki normal hayata adaptasyonumuzu çeşitli zorluklara gebe bırakması kaçınılmaz olacaktır. Şimdiden bunların önlemini almaya çalışmak, öngörebilmek gerekir.
Bu gayretle yeni bir sayıyla yine sizlerle birlikteyiz. Dosya konumuzda Sümeyye Güven, dijital bilinç kavramını ele aldı. Aruuke Uran Kyzy, Cengiz Aytmatov’dan esintiyle mankurtlaşmayı yine dijital bağlamda işledi. Ahmet Güven, dijitalin zihin dünyamızdaki değiştirici rolünü yazdı. Osman Zinnur Aksu, yakın zamanda korona virüs sebebiyle çoğumuzun tecrübe ettiği evden çalışma durumunu irdeledi. Nagehan Elif Akyağ, bugünlerin yalnızlığını ve muhasebe imkanını kaleme aldı. Hatice Beyza Aktürk yine bugünlerde yitirdiğimiz hikmeti bulma fırsatını hatırlattı ve Merve Mahitapoğlu bu bağlamda itikaf ve tefekkürü işledi. Evlerimizde kaldığımız süre zarfında Mahinur Özdemir, kendimize çevrimiçi olma yollarını, Esra Akgül ise ekmeğin inceliklerini kaleme aldı. Mert İbrahim Başğemez, yaşam gayemizi bir kez daha sorgulattı; Ayşenur Yavuz, hayatın hızını durdurup hakikati aramaya yönelmeye çağırdı. Reyyan Beyza Baykan, korona günlerinde sahip olduğumuz seyahat fırsatlarını hatırlattı. Son olarak ise Meryem Sena Yağmur, başımızdaki musibetin muhasebesini yapmaya davet etti. Dosya dışında Yüksel İpek Karayılan yazının bizlere açtığı kapıları işledi. Haydar Açıkgöz, Muhammed Bedreddin Kaymaz, Esma Bozdağ ve Gülsüm Çelik şiirleriyle bu ay sizinle. Yine İbn Kudame el-Makdisi’nin İhyau Ulumi'd-Din Özü Muhtasar Minhacu'l-Kasıdin adlı çalışmasının tahlilini Mehmet Ali Özdemir sizler için kaleme aldı. Yeni yazarlarımızdan Numan Karabudak ise insanın hikayesini, Sürgün Yurdu’nda yine sizler için başlattı.
Genç Öncüler olarak her koşul ve durumda hakkı dile getirip istikamet üzere olma sorumluluğumuzu yerine getirme gayesiyle bu ayki dergimizi siz değerli okuyucularımızın idrak ve anlayışlarına sunuyoruz. Her sözümüzün başı Allah'ın adı ile ve yine her sözümüzün sonu Allahualem olmak üzere.