Modern dünyanın şafağında atan yeni bir fenomeni uzun yıllardır fakat şu günlerde çok daha fazlasıyla hissediyoruz. Diziler ve işlevleri. Şöyle geriye doğru bir araştırma yaptığınızda kimi parlamış ve sönmüş, kimi hiç sahnelenemeden ömrünü sonlandırmış kimi ise artık yasaklananlar listesinde yerini almış yüzlerce hatta binlerce dizi önünüze düşüyor. Hepimizin bir dizisi vardır değil mi çocukluğunda bir iz bırakan? Vakti saati geldiğinde evdeki herkesin usulca koltuklara oturup önceki bölümün özetini seyrettiği ve bir sonraki bölümün merakını yaratacak son anını beklediği. Kimisi, bizler için “gerçekleri” yansıttı/yansıtmakta, kimi ise bir ifsat kaynağıydı/ kaynağı olmakta. Nice hayat dersleri bu bölümlerde verildi, nice gizli bilgiler buralarda ifşa edildi avama. Sonra karakterler ve maceraları. Elbette bunların da bir yaratıcısı vardı. Senaryolar yazıldı, biçildi; kahramanlar için hükümler verildi. Bazen senaryo bizlere çok tanıdık geldi, bazense kahramanlarımız hiç beklenmedik şeylere yeltendi. Dahası bazen iyi de iyilik de, kötü de kötülük de yer değiştirdi. Zira senaryoyu yazanlar sadece bir dizi karakterinin kaderini tayin etmediklerinin farkındaydılar aynı zamanda kendisini karakterle özdeşleştirecek nicelerin kaderi de ellerindeydi. Milyonların ağızlarından çıkacak kelime kalıpları, giyim, kuşam, yaşam biçimleri. Kaderleri ellerindeydi. Bunun her türlü örneğini görmek mümkün değil mi? Nikahsız birlikteliği normal bir hayat biçimi olarak gösteren diziler kadar izleyicilerini hiç tecrübe edilmemiş bir geçmişteki karakterlerle özdeşleştiren senaryolar da var. Hepsinden, tüm dizilerden bahsediyoruz. Zira, yapımcıların kaygısının ancak çok az bir miktarını izlenme oranı oluşturmaktadır. Sektörde başarı, izlenmek değil, taklit edilmektir. Taklit edildiğiniz müddetçe veya tasarladığınız dünya artık izleyicilerin yeni “gerçekleri” olduğunda tutunmuş olursunuz. Bunlar hiç de öyle gizli toplantılarda uzun şapkalı masonların tasarladıkları büyük komplo teorileri değil; aksine basbayağı popüler olarak işlenen tema ve içerikler. Belki de bu yüzden yeni karşılaştığımız toplumsal ve popüler bir olgunun izdüşümünü hızlıca güncel dizilerden keşfedebiliriz.
Dosya konumuzdaki yazılara geçmeden önce bir konuda sizlere karşı mahcubiyetimizi aktarmak isteriz. Aşağıda da göreceğiniz üzere her bir arkadaşımız özenle hazırlanmış dosya içi ve dışı birçok yazı ve içerik hazırladılar. Fakat yakın zamanda hepimizin malumu olan virüs salgını, bu ayın içeriğini çok daha fazla zenginleştirmeyi planladığımız bir biçimde sizlere sunmamıza mâni oldu. Umarız bizleri mazur görür ve gözlerinizi bir sonraki ayın sayısı için ufaktan ayırmazsınız.
Bu ayki dosya konumuzda yazarlarımızdan Nagehan Elif Akyağ, ekranlardan bizlere kalanları hatırlattı. Hatice Beyza Öztürk yine dosya konusunda ABD’de bir zamanlar pek meşhur olan bir dizinin belki de şimdi fark edilebilecek işlev ve propaganda yönlerine dikkat çekti. Mahinur Özdemir, ekranların bizden çaldıklarını işledi. Salih Salihoğlu, konunun felsefi yönüne eğildi, Burak İdi ise TRT2’nin dünden bugüne aktarılan hafızalarımızdaki yerini ve güncel içeriklerini ele aldı. Mehmet Kılıç, Payitaht dizisindeki tarih dışı senaryonun bazı kısımlarını paylaştı ve tarihin başka örnekler üzerinden de nasıl manipüle edildiğini ortaya koydu. Dosya yazılarımızın ardından ise sizleri, çoğunuzun hatırlayacağı efsane dizilerin bir kronolojisi bekliyor. Ve tabi ki de bu dizilerden seçtiğimiz on meşhur iyi ve kötü karakter. Dosya dışı yazılarımızda Yüksel İpek Karayılan bir başka hikayesi ile sizlerle. Recep Ayık ise hepimizin kendisinden bir parça bulacağı kısa ama uzun bir yolcuğu aktarıyor. Zeynep Rabia Yazıcı, Doğu Türkistanlı bir çocuğun temsil ve hikayesini paylaşıyor. İslam coğrafyasından haberler kısmında ise Mohammad Shamsuddin yakın zamanda Hindistan’daki Müslümanları hedef alan bir yasa tasarısı hakkında bilgilendiriyor. Araştırma kısmında Ziya Dede, Amerika’daki İngiliz kolonilerin kuruluş sürecine devam ederken Muhammed Bedreddin, Kaygusuz Abdal’ın kavram dünyasını ele alıyor. Reyyan Beyza Balkan, güneş ışınlarının zararlı etkileri hakkında uyarıyor ve almamız gereken tedbirleri hatırlatıyor. Abdullah Harun Büyükarslan ise kısa denemesinde artık çoğumuzun dönüştüğü sanal insana sesleniyor. Ali Emiri Efendi’nin Ezhar-ı Hakikat’i de her zamanki yerinde. Şiir sayfalarına geçmeden önce sizler için Korona virüsüne karşı almamız gereken temel tedbirleri sıraladık. Şiir sayfalarında ise Zeynep Günen, Uğur Demirel ve Muhammed Bedreddin’in şiirleri sizleri beklemekte.
Genç Öncüler olarak her koşul ve durumda hakkı dile getirip istikamet üzere olma sorumluluğumuzu yerine getirme gayesiyle bu ayki dergimizi siz değerli okuyucularımızın idrak ve anlayışlarına sunuyoruz. Her sözümüzün başı Allah'ın adı ile ve yine her sözümüzün sonu Allahualem olmak üzere.