Bugünü anlamak için kimi zaman mazinin ruhunu paylaşmamız, an’ın ilhamını dünün yaşanmışlıklarından edinmemiz gerekebilir. Elinize aldığınız bu özel sayımızda Kıbrıs’ı bu ruh ve ilhamla hatırlamak istedik. Hatırladığımız şey, Türkiye’nin bugün Afrin, el-Bab, İdlib, Libya ve Kuzey Suriye’de yaptığı askeri harekatlarda ortaya koyduğu gayenin dün Kıbrıs’ta gerçekleştirilen harekattan hiç de farklı olmadığıdır. Kıbrıs, çoklarımızın zihinlerinde ve dillerinde hak etmediği bir konumda. Yine İslam ile yoğrulmuş unutulan tarih ve kimliği kadar Müslümanların bu coğrafyada gerçekleştirdikleri askeri harekatlar, gönül fetihleri, imar ve iskân faaliyetleri ve kendilerinden olmayanlarla adaletle beraber var olma tecrübeleri Kıbrıs denince hiç de akla gelmeyenlerden. Din, dil, kültür ve tarih bağlarımızın olduğu devasa bir coğrafya içerisinde belki de her açıdan bize daha yakın, daha “bizden” olan bu Yavru Vatan maalesef bizlerden hak ettiği ilgiyi ve aidiyet duygusunu görememekte. Bu sayımızda şunu sormak istedik: Kıbrıs’ı ne zaman ve nasıl hatırlarız? Doğu Akdeniz’de doğal kaynaklar keşfedildiğinde veya adanın, bölge ülkelerin tacizlerine karşı stratejik önemi fark edildiğinde mi? Belki de bu soruya vereceğimiz cevap, Kıbrıs’ın bir İslam beldesi olduğunu ve yine ünsiyetinin de Müslüman coğrafyaya ait olduğunu hatırladığımızda gerçekçi bir karşılık bulabilecektir. Evet, şehitlerimizin kanlarıyla sulanan bu belde, tıpkı üzerinde Allah’ın adının anıldığı Bosna, Kosova, Batı Trakya, Kafkaslar, Orta Asya, Halep, Şam, İdlib, Musul, Afrika ve hatta güneydoğu Asya’daki her bir İslam toprağı kadar mukaddestir ve bizlere emanettir. Emanetimizi idrak edebilmek için Kıbrıs’ın bu coğrafyaya, bize yönelik aidiyetini yeniden hatırlamalıyız. Zira ünsiyet kurulmayan ve ortak değerleri hatırlanmayan iki toprak parçası arasındaki ilişki, sadece çıkar odaklı, tek taraflı olarak bencilce itham ve iddiaları beraberinde getirir. Bu yüzden elinizde tuttuğunuz bu özel sayımızda göz ardı edilen, hatırlanmayan ama esasında biz olduğumuz Kıbrıs’ı anımsatmak istedik.
Malumunuz, Kıbrıs yakın zamanda ekranlarda çok fazla rastladığımız bir anahtar kelime. Aynı ekranlarda öncesinde ve hemen ardından gelen diğer anahtar kelimeler ise petrol, doğalgaz, adanın stratejik konumu, deniz sınırları vb. sözcükler. Doğu Akdeniz’de ısınan sular ve adanın gittikçe artan stratejik önemi bizlere gösteriyor ki, Türkiye siyasi, askeri ve jeopolitik olarak kıskaca alınmak, haklarından mahrum bırakılmak isteniyor ve Kıbrıs yakın zamandaki böylesi bir çatışmanın tam ortasında. Peki siyasi çekişmenin yanı sıra Kıbrıs’ın uzun vadeli olarak kültürel ve sosyolojik bir çatışmasının da içerisinde olmadığını söyleyebilir miyiz? Elbette hayır. Doğu Akdeniz’in ısınan suları, emperyalist güçlerle yapılan ve tesirini uzun bir süreç içerisinde gösterecek toplumsal bir mücadelenin de olduğunu bizlere göstermekte. Bu yüzden Kıbrıs, siyasi ve stratejik olduğu kadar dini ve kültürel olarak da cephe hattımızı oluşturmaktadır.
Genç Öncüler olarak bu ay, “Kıbrıs” dosyasını özel sayı olarak sizlere sunuyoruz. Bu amaçla yazılarımızın çoğunu bölgeden ve bölgeye hâkim olan yazarlarımızdan temin ettik. Yazarlarımızdan Doç. Dr. İsmail Şahin 1957-1974 seneleri arasında Kıbrıs’taki Milli Mücadele’yi ele alırken Sümeyye Koç hasretini duyduğu bir duanın gerçekleşmesini yazıya döktü. Merve Mahitapoğlu, adanın Müslümanlar tarafından ilk kez fethini ve fethin sembolü olan Ümmü Haram’ı işledi. Yine Doç Dr. Emete Gözügüzelli sizlere Serhat Vatan Kıbrıs’tan selamlarını ve bir mektup gönderdi. Yrd. Doç. Dr. Zeki Akçam, Kıbrıs’a yönelik çokça dillendirilen kötü ithamlardan birinin, Kıbrıs’ın bir kumarhane adası olduğu ithamının, asılsızlığını ortaya koydu. Çağatay Özlem, Siyonizm’in ada üzerindeki bitmeyen emellerini hatırlattı. Yine Doç. Dr. Yasin Çoşkun, Kıbrıs’taki İngiliz işgal idaresinin tarihsel serüvenini bizlerle paylaştı. Mehmet Ali Hüdaverdi ise Kıbrıs’ta genç olmanın ne ifade ettiğini ve aynı zamanda ne hissettirdiğini yazdı. Doç. Dr. İsmail Şahin, Kıbrıs Türklerin bizler tarafından çok da bilinmeyen bir yönüne, dini hayatlarına eğildi. Doç. Dr. Hüseyin Işıksal ise Mavi Vatan’ın istikbalinin Türkiye’nin istikbali olduğunu hatırlattı. Yine Mahinur Özdemir de Kıbrıs gezi yazısını bizimle paylaştı. Yazarlarımızdan Hatice Beyza Öztürk, Kıbrıs Hala Sultan İlahiyat Koleji’ni ve misyonunu yad etti. Kübra Dağıstan ve Sefanur Dağaşan ise her biri Kıbrıs milli mücadelesini anlatan sırasıyla Kelebeği Özgür Bırakmak ve Kıbrıs Türkünün Milli Mücadelesi adlı kitapların tahlillerini sizler için yaptılar.
Sözün nihayetinde, bu özel sayımızda bizlere verdiği destek ve gayretlerinden dolayı T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığj Lefkoşa Büyükelçiliği Temsilcisi Semattin Öztürk’e teşekkürü bir borç biliyoruz.
Genç Öncüler olarak her koşul ve durumda hakkı dile getirip istikamet üzere olma sorumluluğumuzu yerine getirme gayesiyle bu ayki dergimizi siz değerli okuyucularımızın idrak ve anlayışlarına sunuyoruz. Her sözümüzün başı Allah’ın adı ile ve yine her sözümüzün sonu Allahualem olmak üzere.