Artık her anlamıyla müşterek olarak paylaştığımız bir derdimiz var: insanca yaşamak. Artık diye başlıyoruz, zira sanki hikayelerde olduğu gibi anlatının sonuna, başka bir ifadeyle tarihin nihayetine vardığımız hissiyatı hepimizi aynı kanıya ve kaygıya sürüklüyor: bizi saran ve modern hayata dair hazmedemediğimiz her şey ama her şey karşısında bir ihtimali arıyoruz. Bu ihtimal, insanca olan her şey. Şehirde veya taşrada, işte veya tarlada, hikâyenin sonu gereği etrafımızı saran tüm gayrıtabi ve gayrıahlaki koşulları bir kahraman gibi aşmaya çalışıyor; kayaya saplı kılıcı çıkarmaya yelteniyoruz. Kötülük, sapkınlık, yapaylık ve şeytani olan ne varsa hikayemiz içerisinde olgunlaşmış ama dile getirdiğimiz bir ihtimal de var: kılıca uzanan ellerimiz ve bir kahramanın iyilik, güzellik, ahlak ve doğal olan her şey için savaşmaya dair inancı. Bu ayki sayımızda bu inancı dile getirmeye çalıştık. Evet, her şey sanki daha da kötüye gidiyor, devran dönüyor, göğe binalar yükseliyor. Çarpık ve doğal olmayan şehrimiz arasında sadece işimiz, aşımız değil duygularımız, düşüncelerimiz ve inançlarımız da eziliyor. Dünyanın sonu geldi dense yeridir belki. Ama başka bir şey daha var. Son günde ilk günün heyecanını taşımak ya da Allah Resulü’nün ifadesiyle “kıyametin kopacağını bilsek elimizdeki fidanı dikmek”. Kulağa büyük laflar gibi geliyor öyle değil mi? Hayır bizce değil. İnsanca yaşama imkânımız bütün bu şartlar altında dahi değerlerimizi korumak, öyle sloganlaştırılanları bir kenara bırakalım, örneğin komşumuzun kapısını bir tabak tatlıyla çalmak, hata yapanı affetmek, lükse ve gösterişe bulaşmayıp kanaat göstermek değil mi? Apartmanın kapısında komşumuza verdiğimiz selam, bu soğuk beton duvarlar arasında bize biçilen kabrin dışına çıkma ihtimalimiz değil mi? Tam olarak bu ihtimale inandık, hiç olmazsa sizlerin de paylaşacağı üzere, bu ihtimalin hasretini dile getirdik.
Genç Öncüler olarak bu ay “insanca yaşamanın imkanını” dosyaya taşıyoruz. Yazarlarımızdan Hatice Sena Üstün dolabın çekmecelerinde yaşama gayretini ele aldı. Hatice Beyza Öztürk ise yalnızca şehrin beton zeminlerinde biten yapay çiçeklerin izini sürdü sizler için. Fatma Sena Yabanigül simitimizi paylaştığımız martılarla birlikte neleri kaybettiğimizi hatırlattı; Osman Zinnur Aksu ise yirmi milyon içerisindeki yirmi milyon yalnızı. Nagehan Elif Akdağ hepimizin paylaştığı korkunç çıkmazı ele aldı: her şeye yetişme zorunluluğu. Kadir Osma dosya konularımızın ortasında rüzgâr alan bir mevkiden şehre haykırabileceği bir boşluk buldu. Mahinur Özdemir yaşamı hayat kılan insanın heyecanını dile getirdi. Son olarak ise Fazıl Cem, nostalji ve ütopya arasında şehre dair dağınık notlarını bizlerle paylaştı.
Dosya dışında Hüsamettin Malkoçoğlu yerlerinden edilen Filistinli mültecilerin topraklarına dair hafızaları ile folklor arasındaki ilişkiyi gözler önüne serdi. İlginç ve kısa bir içerik olarak Dante ve Tufeyl arasında sıklıkla dile getirilen popüler ilişkiye dair de bir çeviriyi araya sıkıştırabildik. Yine Ahmed Gazzali’nin kavram dünyasına dair bir araştırma yazısı da dosya dışı içeriklerimiz arasında. Genç yazarlarımızdan Muhammed Ali İşlet “bu gidiş nereye” diye sordu. Sümeyye Çiftçi yüklendiğimiz ve ağır emaneti bizlere hatırlattı. Hoş bir anekdot olarak Cizre’deki liselilerle ilgilenen bir grup Boğaziçili arkadaşımızın konuyla ilgili yazısına da bu ay yer verdik. Orta sayfada Mehmet Ali Özdemir Sebilürreşad dergisindeki Mehmed Fahreddin’in feminizm hakkındaki yazısını ve tamamlanmanın yanı sıra ezhar-ı hakikat sayfamızı da yine boş bırakmadı. Süleyman Acar kendi hikayesini seri olarak kaleme almaya başladı. Son olarak ise Selamet Hakkatapan bizler için bu ay Rıza Yıldırım’ın Geleneksel Alevilik adlı çalışmasını tahlil etti.
Bu ayki sayımızda birbirinden güzel şiir kesitleri de var. Uğurcan Bay gül soluğunu kaleme döktü. Yine Süleyman Acar vefat eden annesine yazdığı içli şiiri bizlerle paylaştı. Esra Akgül ve Muhammet Bedreddin Kaymaz da her zamanki köşelerinde bizleri şiirsiz bırakmadılar.
Genç Öncüler olarak her koşul ve durumda hakkı dile getirip istikamet üzere olma sorumluluğumuzu yerine getirme gayesiyle bu ayki dergimizi siz değerli okuyucularımızın idrak ve anlayışlarına sunuyoruz. Her sözümüzün başı Allah’ın adı ile ve yine her sözümüzün sonu Allahualem olmak üzere.