Adama sormazlar mı; bu dergide ne var diye? Kim ki dergi çıkarır sorulan sual budur. O hesap, sunuş yazmak cevap vermektir icabında.
Tutmuş dergi çıkartmışsın; demişsin ki bir de, eline mi yapışır bir baksan, iki para atsan hediyesi kabilinden...
Kapıyı vurmuşsun, vurup kaçmak olmaz. "Ee n'apalım anlat bakalım kapımı niye çaldın?" diyeceğinizi akledip dergilere sunuş diye bir şey icat etmişler (valla kim icat etmiş bilinmez, papirüsler, ceylan derileri karıştırdık biz sizin yerinize araştırdık, bir hazine oldu bu iş).
Uzatmayalım, diyeceğimiz odur ki, Genç Öncüler dergisi, bir sorudur aslında. Bilen bilir soru sormak cevap vermekten zordur. Bir yiğitliğe kalkıştık belki, "çek deveyi, güt koyunu ilerde beylenirsin" dedik. Zor olsa da bir soru sorduk. Erbabı da bilir, "zoru zor, oyunu zor bozar". Oyun dedikse koç dövüşü. Bu dövüşe kim dayansın! Eskiler demişler, "koç dövüşüne koç dayanır".
Sıradan adamın işi neyse ne de bizim işimiz bir sorumluluk işi. Bu keyfi herkesle paylaşmak istiyoruz. Bakın ne güzel yazmış sayın Haydar Temel Hocamız: "İnsan Olmanın Sorumluluğu" diye. Çıkış yolları gösteren yazısından ötürü kendisine teşekkür ediyoruz. Bir insanın gücünü onun kimlik ve kişiliğinde ortaya çıkarmak isteyen satırlarla buluşmadan önce mizahın iletişim dünyamızdaki anlamı üzerine düşündüren, deneme ve eleştiriyle katılarak bir duruş sergileyen arkadaşlarımıza, kitap tanıtımından şiire, Yusuf İslam'ın İslam'da diriliş hikayesi gibi portre çevirisinden, bilim ve zeka bulmacalarına, tarihten mizaha kadar bir çok konuda emeği geçenlere, İstanbul ve Anadolu'nun farklı köşelerinden destek olan kardeşlerimize, hazırlık aşamasında tavsiye ve eleştirileriyle yol gösterenlere, dergi mutfağında ter dökenlere ve tabi ki kapağımızı hazırlayan Sezer Erdoğan'a teşekkürü bir borç biliriz. Gelecek sayımızdan itibaren her türlü katkıyı beklediğimizi belirterek.... Dostlukla.